17 Ekim 2009

Lipso...



















Ayrılmadan önce Tavernadan bize yardım eden o rüzgarda saçı sakalı birbirine karışmış olan adama bir miktar bahşiş verdik. Ve tonoz iplerini bırakıp Lipsoya doğru dümen tuttuk.

Artık Mikanosa başka bir zaman gideriz.

Rotamız güney... Geniş apaz, pupa seyir yapacağız...
Daha sıcak sulara doğru daha kolayına seyirler...

Marathiden ayrılır ayrılmaz arkadan gelen rüzgarların doldurduğu yelkenlerimiz tam arma açık halde birden hızlanıp, dalgaların üzerinde sörf yaparak uçarcasına Lipsoya doğru gidiyoruz.
Hızımız zaman zaman 9,5-10 Knotları buluyor...
Dümen tutan arkadaşlar çığlıklar atıyor ve yüzler gülüyor...

Geniş apaz, apaz seyirle hızla Lipsoya yaklaştık. Lipsoya doğru hafif iskele yaptığımızda ise iskelemizde Lipso adası boyunca neredeyse Limanın bulunduğu koyun önlerine kadar çok güzel ayıbacağı seyriyle geldik...


Tekrar 90 dereceye yakın iskele yapıp koya girdik, karşımızda Lipso bembeyaz evleri, mavi renkli Kiliseleri ile görünüyor.
İlerde bir liman ama oldukça çok direk var...

Yelkenleri topladık ama rüzgar çok şiddetli, hele ara sıra gelen sağnaklarda neredeyse kuru arma, çıplak halde bile tekneyi yatırıyor.

Hazırlıklarımızı yaptık, usturmaçalar, bağlama halatları, demir hazır.
Limanın koya bakan mendireğinde bir gulet kıçtankara bağlı, diğer yanında ise yine bir gulet ve bir motoryat aborda olmuş.

Biz liman içine girdik, karşı kıyıda birçok küçük balıkçı motoru, sandalı var. Ama hiç yelkenli tekne bağlı değil... Mendireğin iç kısmında ise neredeyse 20-25 adet yelkenli bağlı, rüzgarın limanı da ciddi bir şekilde etkilemesinden yelkenli tekneler de birbirlerinden açmaz almışlar. Girecek yer yok.

Yavaş yavaş tüm liman içini derinlikleri de kontrol ederek inceliyoruz. Limanın tekne olmayan boş yerinde derinlik giderek 2 m. lere düşüyor. Zaten uygun olsa tekneler bağlı olur diyoruz kendimize...

Bir ara mendireğin dibinde bir motoryat ile yelkenli bir tekne arasına girebilinecek bir boşluk görüyoruz. O tarafa yöneliyoruz. Kıyıdan yabancı dillerde ve o rüzgarda Türkçe dahi olsa anlayamayacağımız ve her kafadan çıkan sesler bağırışlar arasında tornistan yapıp demir atıp zincir sererek o boşluğa girmeye çalışıyoruz. Rüzgar tekneyi döndürmeye çalışıyor bu yüzden hızlı, seri davranmalıyız... Kıç halatlarımız elimizde, hız kesmeden yanaşırken bir de ne görelim motoryat ile o yelkenli arasında su içinde uzaktan göremediğimiz bir halat ile pruvalarından bağlı...

Biz dahil herkes bağırıyor, bağırış çağırış içinde aceleyle ileri veriyoruz, duruyoruz. Tekne rüzgar altında sabit duramıyor, tehlikeli bir şekilde diğer teknelerin zincirlerine ya salmamızı ya da palamızı takacağız... Hızla oradan zincirimizi de toplamaya çalışıp ayrılıyoruz... Hala karşılıklı bağrış, çağrış devam ediyor...

Ben küfrediyorum da acaba kıyıdaki o denizciler ne diyor bilmiyorum.
Aksilikler hep üst üste gelir derler... Rüzgar sağnaklarının tekneyi zorlaması, zinciri toplayan arkadaşın işini çok güçleştiriyor. Zincir yönü ile tekne pruvasının paralel olmaması ile gerilen zincir makaradan çıkıp sıkışıyor ve koy liman içinde demirde kalakalıyoruz. O kadar kötü sıkışmış ki zincir kımıldamıyor bile...

Elimde bir çekiç zincire vurarak yerine sokmaya çalışıyorum ama nafile... Bir halat alıp zinciri askıya almak gerekecek... Sonra zinciri sıkıştığı yerden çıkarmak daha kolay. Bu arada hala kıyıdan diğer teknelerden sesler geliyor. Tepem çok atık...

Birden bir sağnakta tekne iyice yattı ve zincir kımıldadı sıkıştığı yerde, dümendeki arkadaşta teknenin yattığı yere dümen kırınca zincir aniden çıktığı makaraya kendiliğinden oturuverdi.

Derin bir ohhh çektik...

Limanın iç kısmından çıkacağız. Kenardan gelen sesler ise bize karşı boş yere yanaşmamız yönünde tavsiyeler... Ben de madem orası uygun siz neden bağlanmadınız diyorum. Çok sığ...

Limandan çıktık. Şiddetli rüzgar altında rüzgarüstüne uzun bir zincir sererek büyük guletin hemen yanına kıçtankara bağlandık. Burası tabiatıyla daha dalgalı ve açık...
Bu sırada bizim diğer teknelerde geldi. Uzun manevralarla ve özellikle Volarenin ırgat sorununu çözmesi gereken sorunlar içinde zorlukla yanımıza sırasıyla kıçtankara oldular. Biz Guletten, diğer tekneler de bizden açmazlarla sıkıca, güvenli bir şekilde bağlandık...



Tüm mendirek onlarca uzunyolcu gezgin yelkenci ile dolu.
Onlarda bu havada nereden geldiğimizi merak ediyor...
Birkaç gündür burada beklediklerini, hava düşene kadar da kalacaklarını söylediler...
Ne güzel bir yaşam... Zaman sıkıntıları yok... Hava kötü mü? kal... nasılsa kovalayan da yok peşlerinden...

Hemen şaraplar açıldı, peynir ve kuruyemişlerle birlikte içmeye başladık...

Yanımızdaki guletin Türk Kaptanı geldi. Teşekkür ettik...
Çok güzel bir gulet, adres ve telefonlarını aldık. Çevremizden çok soran oluyor mavi tur için. Soran olursa kesinlikle önerebileceğimiz bir kalitesi var.

Herkes giyinmiş, hava serin polarlar, montlar üstlerinde ikişerli, üçerli gruplar halinde gezmeye adayı keşfe başladılar...

Biz de Celal ve İbrahimle akşam yemek yiyecek yer aramaya başladık... Açık yerler var ama mevsim bitmiş. Bizi her karşılayan taverna çok ilgi gösteriyor. Verdikleri fiyatlarda oldukça makul...


Sonuç olarak limanın hemen kıyısında çok şirin bir yer bulduk...

Çok uzun yıllar önce İstanbulda yaşayan bir rumdan devralmışlar... Hatta devir yazısı içeren bir mektup duvarda eski yazıyla yazılmış halde asılıydı.
Bir aile işletmesi ama mutfakta bir uzakdoğulu da çalışıyordu.
Taverna bir süre sonra tamamen bize kaldı.
Çok yerel, daha önce hiç yemediğimiz mezeler ve yemekler yedik...

O gece çok eğlendik, çok içtik, çok güldük...



Geç vakit sallana sallana çıktık, sohbetler bitmiyor...

Sabah kahvaltımızı da Lipso da teknelerde yapacağız, artık dönüş yolundayız erken kalkmamıza gerek yok.

Sabah yine de erkenden kalktık, fırına gidip taze sımsıcak ekmek ve poğaça almış arkadaşlar...
Güzel, mükellef bir kahvaltıdan sonra halatlarımızı çözüp, demirlerimizi aldık.

Lipso' yu çok sevdim... Mutlaka daha sonra tekrar geleceğim...

Rota Kos...

selametle...

Eyüp

(devamı var)

Hiç yorum yok: