26 Eylül 2007

Gökova gezisi...



Merhabalar,
Bu sabah işe ayaklarım gerisin gerisi sürüye sürüye başladım…
Çok güzel geçtiğini düşündüğüm bir haftalık Gökova gezimizin tadı hala damağımda…
23 kişilik bir gurupla çoluk çocuk 3 tekne ile sağ salim, doyasıya eğlenerek, güzelim denizlerde doyasıya yüzerek, güzel balıklar yiyip, rakılar, şaraplar içerek, çocuklarımızın birlikte büyüdüklerini dostluk ve arkadaşlıklarını pekiştirdiğini, bizlerinde birlikte yaşlandığımızı gözlemleyerek, mutlu mesut Gökovayı gezdik…
Ciddi bir olay yaşamadık, yıllarca konuşup güleceğimiz anılarımızda yer tutacak minik sorunları ise bolca yaşadık…
Örn: Habire botumuzu kaybetmemiz gibi…
Gezimiz ile ilgili günlüğü sevgili Aydan tutup bizlerle paylaşacak.
Ben bu üst yazıda hem bir merhaba diyeyim hem de Aydana yardımcı olacak bazı minik teknik detayları ileteyim istiyorum.
Aydoğan ailesi ve biz bildiğiniz gibi Cumartesi günü tatilimize başlamış ve 2 gün gezip, denize girip Pazar akşamına kadar tozmuştuk. Bu arada başarısız bir Kos seferi de yapmıştık.


Aydoğan ailesi... Burhanettin-Gönül-Hatice

Toplamda yaklaşık 180 nm. bir yol yaptık.
Gökova körfezinin taa sonuna kadar nerdeyse gittik ve döndük.
Sanırım Gökovayı adam akıllı gezip görmek tadını çıkarmak için
3-4 sefer daha gezi düzenlemeli…
Cumartesi : Güvercinlikte nefis bir kahvaltı sonrası D. Marine vardık saat 16.00 da teknelerimizi teslim aldık.
Bu arada hanımlar minik bir alış veriş yaptı. Hemen marinadan çıkış yaptık Çataladaya gidip demir atıp alargada kalarak ilk deniz sefamızı gerçekleştirdik. Arkasından yaklaşık 3-4 millik bir mesafede Gümüşlük koyuna girdik, iskeleye kıçtan yanaşıp bağlandık.
Güzel bir akşam yemeği ( balık-rakı ) yedik.
Pazar : Sabah erken kalkıp kısa bir yürüyüş ve Gümüşlük sahildeki çay bahçesinde bakkaldan aldığımız ve teknedeki nevaleyi kullanarak kahvaltı yaptık. Çataladaya gelip denize girdik.
Tekrar D.Marine döndük Baripoğlu ailesini alıp Kosa doğru dümen tuttuk… Pasaport ve vize nedeniyle bağlandığımız Kos marinadan kısa sürede ayrılmak zorunda kaldık...
Pazar gece saat 4.00 gibi marinadan ayrıldık…
Rota Gökova...
Seyir rotamız...
1.gün : Büyükçatı koyu, Küçükçatı koyu, Amazon
2.gün : Küfre, Yediadalar, Uzun Liman, Okluk
3.gün : İngiliz Limanı, Hırsız koyu, Karacaören
4.gün : Sedir adası, Ören, Çökertme
5.gün : Orak adası, pabuç koyu, Karaada ve Turgutreis D.Marin
Şimdi Aydan' ın kaleminden Gökova gezimiz ;
2.GELENEKSEL GEZİMİZİN MUHABBET VE YEMEK SEYİR DEFTERİ:1.GÜN-22 TEMMUZ-PAZAR:Herşeyden ve herkesten bağımsız bilinçli Ankara’ lı vatandaşlar olarak oyumuzu kullandıktan sonra Güler ailesi ile buluşup uçağımıza bindik. Saat 20.15 gibi uçaktan indiğimizde seçimin ilk ve değişmeyecek sonuçlarını öğrendikten sonra birbirimize tatilde olduğumuzu anımsatarak rahatlama telkinlerinde bulunduk ve –gerçi Ilgın şoku üzerinden uzun zaman atamadı- ’Özcan Organize İşler’ şirketinin bizi TurgutReis’e götürmek üzere ayarladığı minibüse binerek dostlara, denize, balığa, rakıya, muhabbette ve teknemize gitmek üzere yola çıktık.
Yolculuk sırasında birçok kere Tiryakioğlu ailesi ile ‘Ne yiyeceğiz?’ konu başlıklı, onlar Migros’ta biz yolda alışverişimizi de yaptık. Mehmet ‘Özcan çok mu zengin?’ sorusunu yöneltti, Özcan’ın bir minibüs şirketi olmadığı konusunda ikna oldu ama D-Marine’de uzaktan gözüken ve bir metre yanımıza gelinceye kadar başı öne eğik yürümekten ve çökük omuzlarından dolayı bizi tanımayan uzun siluetin Özcan olduğuna biz zor ikna olduk.
Neyse, bizi tanıdı ve biz de yanlış soruyu sorduk. ’Nasılsın?’. ’Nasıl olalım?’ dedi ve suskunluğuna geri döndü.
Gelecek yıllar içinde gezimizi seçimlere denk getirmeyelim lütfen, dostlarımızın ruhları paramparça oluyor. Teknemize-Aria- ve dostlara kavuştuk. Özleşmişiz, öpüş-kokuş, çocuklar hemen kıkırdamaya başladılar. Tiryakioğlu ailesi buzdolabı yerleştirmekten bitap düşmüş,

Ogan ve Aydoğan ailesi tatile iki gün erken başlamanın ve tekneye alışmış olmanın rehaveti içinde ama Gönül’ ün gözlerindeki tedirginlik kıpırtıları tam geçmemiş, Küçük Prenses Rengin şaşkın, Ali Sarp teknenin önündeki demirlere tek eli ile tutunmuş, sallanıyor, hava deniz kokuyor, çarşaflar nerede,tekneler alacakaranlıkta daha da beyaz ve güzel geliyor insanın gözüne.? Çarşaf içinde mi para istiyorlar? Charter şirketi ilk eksi puanını aldı. Tekne teslimi, tanıtımı derken saat 21.00’i geçti ve gezimizin en önemli sorusu gündeme geldi.
Ne yiyeceğiz, nerede yiyeceğiz? Neden herkes Burhan Kaptan’a bakarak bu soruyu soruyor? Burhan Kaptan’ın seçtiği- daha önce fizibilite araştırmaları yapılmış- herkesin istediği herşeyi yiyebileceği bir restoranta oturuyoruz ama seçim yasaklarından dolayı 24.00’e kadar içki yasak derken –yeter artık- gamda mı dağıtamayacağız ?Turistlerin masalarında bira ve şarap bardaklarını görüp rahatlıyoruz.
Ali Rıza, Özcan ve Arif’in bifteklerinin sosu çok özel olmalı ki saat 24.00’den sonra geliyor. Uykular geldi, Eyüp geleneğini bozmayarak bizimle birlikte tekneye-yatmaya geliyor-
diğer erkekler de geleneği bozmayarak ‘Ne olacak bu memleketin hali?’ sorusunun yanıtını bir yudum meze, bir yudum rakı ve bir yudum kahkaha eşliğinde masada kalarak arıyorlar ya da biz öyle sanıyoruz.
Evimize geldik, fedakar Kaptanlar fedakar Komodor’un planı doğrultusunda gözümüzü denizde açmamız ve yıkamamız için sabaha karşı da denemez-sabaha karşı ve gece karanlığında bir saatte -3.00 gibi yola düşecekler.Tekneden bakınca yıldızlar daha mutlu gözüküyor.. Daha ne olsun?...
2.GÜN-23 TEMMUZ PAZARTESİ:Gecenin bir vakti bir ses ‘Arif,Arif,haydi kalk’ diye bağırdı, Arif’de ‘Tamam,geliyorum’ dediğine göre rüya değil, zaten yatmamız ile kalkmamız arasındaki kısacık zaman sürecinde de Ali Rıza büyük bir gayretle yasaktan dolayı alamadığı içkileri- yılmayıp saat 24.00’den sonra almış-yerleştirmişti. Rüya olsa şişelerin ve motorun sesi kulağımın içinde böylesine yankılanamayacağına göre en iyisi kalkmak. Üşüdüm, iyi geliyor. Yola düştük, Büyükçatı Koyuna gidiyoruz, gece yol almak rüya görmeye devam etmek gibi, hem yalnızsın hem de değil, deniz,balıklar, gece, bulutlar, hafif rüzgar, sessizlik de seninle soluk alıp veriyor, konuşup da onların rüyalarını bozmak istemiyorsun. Gün doğumu rüyayı bitirmiyor, denizin her damlası ışıldıyarak güne günaydın diyor, için birden nedensiz sevinç doluyor.
Büyükçatı Koyu’nda demirledik, kahvaltı zamanı. Çocuklar denize atladılar, kaptanlar yorgun ama mutlu, koy sakinlikten ve mavilikten baygın, gözlerimize doluyor. Çaylar demlendi, ince belli çay bardakları nerede?Charter ikinci eksi puanını alıyor ama Burhan Kaptan’ın teknesi eksi puanlardan nasibini almamış gibi. Onlarınki aynı şirketten kiralanmadı mı yoksa? Reçeller, peynirler, zeytinler tabaklarda ve masanın üstünde, ince belli bardaklar, mavi-küçük kareli masa örtüsünü de görürsek şaşırmayacağız. Hem sayımız hem de mekanların büyüklüğü aynı değil mi? Nasıl oluyor da açık büfede kahvaltı yapıyorlarmış gibi görünüyorlar? Haydi hayırlısı. Komodorun büyük ama daha kalabalık teknesine bakıyoruz, orada da herkes bizim gibi eline ekmeğini almış, boş bulabildiği bir köşeye oturmuş, büyük ısırıklarla yiyor. En iyisi karışıklık olmaması için tekneleri kısa adlarla isimlendirmek ,bizimki K.H.-Küçük Halkım, Komodor’unki B.H-Büyük Halkım-Boyu büyük ya, Burhan Kaptanların’ki de K.A-Küçük ama Aristokrat.K.H ve B.H. acıktığı için yiyor, K.A.yemek zamanı geldiği için. Denize giriyoruz, o kadar güzel ki güzel sözcüğü kıskanıyor denizi. Komodor burada kalacağımızı söylemişti ama biliyoruz ki kalmayacağız. Herkes Reyhan’cığımdan biliyor ama Komodor’umuzun canı deniz ve rüzgar çekiyor, Reyhan bahane. Küçükçatı’ya doğru yola çıktık, küçüğü de büyüğü gibi durgun ve akıl ötesi bir mavilikte. Türk kahvesi içmedik daha, Ali Rıza sağolsun tazecik kahve çektirmiş, fincan nerede? Bir eksi puan daha ama K.A’dakiler fincanla kahvelerini içiyorlar-Celal ile Özlem’de Türk kahvesini pek seviyorlarmış-bir kere daha hayran oluyoruz. Dilek, kahvesini denizde içerek-fincanı teknenin merdiven kısmına koyuyor-yeni bir ekol geliştirdi—denizli kahve keyfi yapıyor. Ilgın fal bakıyormuş,Hatice,Damla ve Dicle anında bu bilgiyi öğrendiler. İlk uygun olduğunda fal bakılacak. Yine deniz ve yine abur-cubur zamanı ve yine yola düştük- Amazon’a doğru. Akşamüstü olmak üzere ve kocaman bir sorunsalımız var.’Akşam yemeği’. Ama, daha önce daha büyük bir sorunsal karşımızda dikilmiş, bize bakıyor, biz de ona, tekneyi bağlayacağımız iki kollu canavar ağaç. Çiçeği burnunda yiğit Kaptan Mustafa herzamanki gibi denize atladı ve teknesini bağlayıverdi. Kolay gözüküyor buradan bakınca da , tek sorun Arif’in meşhur ‘Boşluğunu al’ cümlesinin anlamını kavramak. Dicle ile birlikte yarı belimize kadar denizde elimizde yılan misali uzayıp giden siyah halata bakarken çok şükür halatın boşluğunu alacağımızı anladık da , boşluk nedir, sıkmak mıdır, iyice gevşetmek midir, ağacın ne tarafına düşer anlayamadık. Ahdim olsun seneye kadar ‘Boşluğunu al’ cümlesinin öz felsefesini kavrayacak ve uygulayacağım. Dicle’ciğim, sen de derslerinden vakit buldukça çalış olur mu? K.A’nın halat bağlama sorumlusu da Celal. ’Boşluk’ sorunsalını felsefik düzeyde çözmek için şu an vaktimiz ve sabrımız olmadığını kavrayıp Kaptan Mustafa’ya her bağlanış için 10 Euro teklif ediyoruz ama Mustafa’nın da Kayseriliği tuttu, fiatı yükselttikçe yükseltiyor. Sonunda herşey ve her türlü yardım dahil-paket program 100 Euro’ya anlaşıyoruz.
Ortamıza K.A’yı aldık, ne yiyorlar görebilmek için, öncü grup Özcan, Eyüp, Burhan, Arif, Mustafa Amazon Kamping’te ne yenir, ne içilir , bize uyar mı öğrenmek için bot ile keşife gittiler ve uzun süre dönmedikleri gibi olumsuz ve ‘beğenmedik’ gibi cümleler ile geri döndüler. Bu arada ortalıkta dolaşan ‘Nuar’ sözcüğü çoktan bir şehir efsanesine döndü bile. Kimimiz hiç görmemiş, kimimiz inanmıyor, kimimiz hiç yememiş. K.A.’ların teknesine giden Dicle pişerken görmüş-taa İstanbul’lardan pişirilerek gelmiş, garibim dondurulmuş, şimdi de durduğumuzdan beri tekrar pişiriliyormuş-şöyle tanımladı:’Uzun,gri birşey’. Kaptan Burhan’ın Amazon Kamping’teki yemekleri neden beğenmediği anlaşıldı. Gece çökmeseydi çocukların yüzgeçleri çıkacaktı, kendilerini balıklar ile kardeş zannetmeye başlamışlardı ki yemek zaman geldi. K.A’ların teknesinde bir faaliyettir gidiyor, tencereler, salatalar akşam yemeği için özenle hazırlanmış sofraya gidip geliyor. B.H’lerin teknesinde hiç faaliyet yok, aksine hepsi çoluk-çocuk teknenin önüne otumuş, K.A’ların teknesine bakıyorlar. İçimiz acıyor, bari çocukları alsaydık da onların karınlarını doyursaydık diyoruz, kısır yapacaklardı ama malzemeleri mi yetmedi yoksa? K.A.’lar hiçkimseye bakmadan efsane nuarı bitirdiler, göz tacizinden rahatsız olmadıkları gibi üstlerine de alınmadılar. B.H’dekiler gülerek karınlarını zaten doyurmuşlardı, üstüne bizim gibi makarnalarını da yediler. Tiryakioğlu ailesi inceliklerini yine gösterdiler, Mehmet’in doğumgününe daha zaman olmasına rağmen Mehmet’e doğumgünü hediyesi bir sualtı fotoğraf makinası aldıkları gibi diğer bütün çocuklara da almışlar. Daha anlamlı ve sevindirici bir hediye düşünülebilir mi? Alkışlarımızı duyunca K.H’nın halkı da Mehmet’in doğumgününü alkışlarla kutladı. Mehmet’in hiç unutamıyacağı ve ileride ıssız bir koyda konakladığında arkadaşlarına anlatacağı, düşündüğünde içini hep ısıtacak bir doğumgünü anıları içinde yerini çoktan aldı. Akşam gezmesinin vakti geldi, sorduk, müsaitlermiş, gece karanlıkta botla ve fener ışığı eşliğinde tehlikelerle dolu bir yolculuk yaparak B.H’lere gittik, K.A’lar da geldi.
Şarap içerek ve kuruyemiş yiyerek ‘Nuar’ı, erkek erkeğe yapılan yolculuklardaki bilmemiz gereken anılardaki detayları dinleyerek güldük de güldük.
Semra iş kazası geçirmiş, boşta kalan bir halat ayağının üstünü sıkı biçimde sıyırarak hırpalamış. Nedir bu halatların bizim ile alıp veremediği?
Ilgın’ın ilk seferi ama tekne onu sevdi, o da tekneyi, içeri giriyor, çıkıyor, servis yapıyor, keyfi yerinde. Damla yan-üstteki geleneksel yerini almış, gülmek ve cep telefonu ile meşgul.
Can, Doruk, Ali Sarp, Mehmet ve Irmak kartlar ile aklımızın eremiyeceği oyunlar oynayıp yine kıkır kıkır gülüşüyorlar, Rengin’i eğlendirmeyi kendilerine görev edindiler, ona göre de oyunlar bulup gönlünü hoş tutuyorlar.

Ne güzel çocuklarımız var.
Gönül ile Burhan Kaptan teknenin köşelerini tutmuşlar, Özcan iyice açıldı, fıkralar başladı. Gecenin bir vakti, Eyüp Mehmet’i kolunun altına almış, bir Mehmet’in başı Eyüp’ün kolunun altından düşüyor, Eyüp tutuyor, bir Eyüp’ün başı Mehmet’in başına düşüyor,
Mehmet uyanıyor, birbirlerine ve bize gülümsüyorlar, beş dakika sonra başdüşme oyunu yine başlıyor.
Uykular geldi, evimize gidelim.
Tekneden dinleyince börtü-böceğin ve ormanın sesi daha mutlu geliyor kulağa.
Daha ne olsun?...
arkası yarın... :))

2 yorum:

mete dedi ki...

Sevgili Eyüp Kaptan,
Benzer gezileri yaşamış bir kişi olarak anılarınızı okurken, yaşadıklarınızı sahne sahne gözümde çanlandırdım ve gezinize sanal ortak oldum.Beni tatil günlerine götüren resimleriniz, akıcı ve güzel yazılarınız için teşekkürler.
Gezileriniz bol, rüzgarınız kolayınıza olsum
Mete Arık

Ayla İZGİ dedi ki...

Merhaba;
Bu güzel deniz yolculuğunuzu okurken kendimi sanki sizlerin yanında varmışçasına yakın hissettim...Değerlendirmemi yaparken öncelikle yazılarınızın, anlatımlarınızı ne kadar güzel ifade ettiğiniz ve tasvirlerinizin insanı o güzelliklere nasılda gerçeğe yakın götürdüğünü eklemeden geçemeyeceğim..Sevgili Eyüp; 'Kaptan' kimliğine neredeyse 'yazarlık' sıfatını da eklemişsin..Bu güzel belgesel tadında sunulmuş yazıtve başarılı ve güzel resimler için seni yürekten kutlar, hayatında deniz,balık,rakı ve sevgi dolu günler dilerim..