18 Ocak 2010

VİŞNE' nin öyküsü...


1990 li yılların sonu.. İstanbulda çalışmaya başladım. Bolu'dan sonra burası beni boğacak...
Çevre yok, sabahın köründe kalk saatlerce trafik çilesi çek işe git, akşamın karanlığında tekrar aynı çile ile eve dön...
Ev de eşimin gözüne bile korkumdan bakamıyorum ki hani "kalk ta bi gezmeye gidelim filan der" diye... Hemen pijamalarımı giyip televizyonun karşısındaki üçlü koltukta önce oturup sonra kaykılıp biraz daha sonra da yatarak vakit geçiriyor ve uyuyakalıyorum, sabah tekrar aynı döngü...
Yüzüm gülmüyor, iyice sessizleştim. Eşim yakın dostlarla bu adama bi haller oldu İstanbul yaramadı depresyona girdi galiba diye beni anlatıyor...
Hafta sonları ise hemen deniz kenarına özellikle tekneleri seyretmeye gidiyor ve saatlerce öyle bakıyordum..hayallere dalıyor, benim de birgün böyle teknem olacak umarım diye düşünüyordum...
Bir yaz tatili sonrası tekrar işe dönüp aynı ortama girince canıma iyice tak etti ve internetten yelken kurslarını araştırmaya başladım. İYK nın hemen o hafta yeni bir kursunun başladığını öğrenip hemen telefona sarıldım, şimdi hatırlamaz ama Sn. Selma Uca o zaman İYK yelken eğitimi ile ilgileniyordu telefonda kafamdan geçen tüm sorularla bıktırasıya konuşup ama aynı ciddiyet ve sabırla tüm sorularıma cevap veriyor ve sonuçta ben o hafta sonu için kaydımı yaptırıyordum.
İYK nün tüm eğitici kadrosuyla çok keyifli ve öğretici geçen bir sürede katılım sertifikamı aldığım son güne kadar hayatımın en güzel eğitim dönemini yaşadım.
Evet sertifikamı almıştım ama şimdi de aklım fikrim bir tekne sahibi olmaktı. ( bu arada ADB sınavına da girip belgemi de almıştım )
Tekne Borsası başında saatler geçiriyor, kendimce tasnifler yapıyor, fiyat karşılaştırmaları yapıyordum.
Hatta şimdi bile anımsadıkça kendi kendime gülümsediğim bir kaç telefon görüşmesi dahi yapmıştım.


Teknemin adı VİŞNE olacaktı.
Bana denizi çağrıştırıyordu. Hem kıpkırmızı lezzetli bir meyva, insanın ağzının suyunu akıtan... Hem de keyifle yerken dişlerini kamaştıran, ekşiliğiyle ağzını buruşturan yönüyle denizin hem sakin, güzel yönünü hem de fırtınasıyla, dalgasıyla zorluklarını diğer yüzünü gösteren bir benzerliği vardı...


Henüz tekne boyları ve ifade ettiği anlamları dahi bilmeden 13-14 metre hadi olmazsa 12 metre bana o çok büyük dediklerinde 10 metrede olur dediğimi hatırlıyor ve karşımdakilerin bıyık altından güldüklerini görür gibi oluyorum. ( halbuki Vişne-Scorcher- 5.85 lik boyuyla bana ilk gördüğümde transatlantik gibi gelmişti)

Çalıştığım işyerimde çok sevdiğim Müdürlerimden Cengiz Abi ( Kalamış Marina da Cengizhan teknesi sahibi ) beni hergün dinliyor yol göstermeye çalışıyor, zaman zaman da dizginlemeye ama ne çare...
Birgün eşimle beni teknesine misafir etti ve adalara gittik. Eşimde çok mutlu bana destek veriyor tekne almam için... ( garibim bilmiyor ki Cengizhan-Sun Odessey 36İ- dünyanın parası ve bizim o zaman için almamız bir mucize )
Çevremdeki tüm abiler, ustalar beni önce küçük bir tekne al iyice öğren sonra baktın seviyorsun o zaman büyütürsün şeklinde telkinlerde bulunuyor...
Tekne borsasında bir ilan gözüme çarptı "satılık scorcher Büyükada da UYGAR adında" adres telefon vs... Hemen aradım ve sevgili Özçelikle o gün tanıştık. Hala da dostluğundan büyük keyif aldığım iyi bir arkadaşımdır.
Özçelik, UYGAR ın sahibi, tekneyi güzelce elden geçirmiş pırıl pırıl kıpkırmızı vişne gibi bir tekne...
Haa, bu arada ben henüz tekneyi görmedim ama İYK nın hemen bitişiğindeki Kalamış Yelken Kulübünün minik koyunda hergün gidiyor, saatlerce denizi seyrediyor, çay içiyor yavaş yavaş edindiğim dostlukları pekiştiriyor gelen geçen teknelere bakıyordum.
Ve orada bir scorcher olduğunu da biliyordum. POYRAZ genç sempatik ve enerjik biri tarafından hergün yıkanıyor, bakılıyor, seviliyor adeta...
Umutla öyle tanıştım beni ve eşimi tekneyi tanımamız için gezdirdi, Kalamış koyunda seyre çıkardı... ( bilmem hatırlar mı? )
Özçelikle pazarlık yaptık ama buna rağmen paramız yok, yetmiyor. Bizim patron da beni seviyor, yelkene merakımı biliyor ( işyerinde bilmeyen yoktu zaten) arada karşılaştığımızda soruyor "naptın tekne aldın mı" diye...

Ben de o gün tekrar konu açıldığında evet dedim ama pazarlık yapıyorum dedim. Kaç para istiyorlar dedi... Ben de fiyatı söyledim. Bunun üzerine bana " oğlum, çok istiyorsan hemen git al dedi aradaki farkı ben sana hediye ediyorum , git muhasebeden parayı tamamla, eğer kaçırırsan çok üzüleceksin" dedi...
Dünyalar benim olmuştu.
Eski bir Golf arabam vardı onu satmıştım bu tekneyi almak için üstünede patrondan aldığım parayı ekleyip hemen bankaya yatırdım ve Özçeliğe havale ettim.

Ertesi gün sabah erkenden eşimle beraber Büyükadaya giden ada vapurunun arka güvertesinde elimizde simit ve çay içerken ki halimizi görmenizi isterdim...

Adada Özçelik bizi karşıladı ve tekneye götürdü... Vişne o kadar güzeldi ki...
Sabah serinliğinde Özçelik elinde yeke sanki biraz güzel kızından ayrılacak olmanın verdiği hüzünle tekneyi anlatıyor... anlatıyordu ama dokunsak ağlayacak... işte o zaman daha iyi anladım tekneler ve sahipleri ile arasındaki duygusal bağın sahiciliğini...

Vişne' nin yeri evi Kalamış Yelken Kulübü olacaktı taaa yeni sahibi onu alana kadar...
Şimdi yeni bir teknemiz var bildiğiniz gibi...Marmariste Sun Odessey 36İ adı Rossinante...


Ama Vişnenin verdiği hazzı unutamıyoruz... Onunla Marmara da çok gezdik...
Eşim hala onu anlatıyor, bana sitem ediyor sattık diye...

Vişne, şimdi sevdiğimiz bir dostumuzun (Dr. Celal Mestçioğlu)Yine denizle içiçe şanslı bir tekne...
Pruvası her daim neta olsun...

Sevgilerimle,
Eyüp


11 Ocak 2010

Deniz, tekne ve Çocuklarımız...



GEMİM GİDİYOR

Tahta bir kutudan bana bir tekne yaptı amcam
Bacası, yelkeni, çıpası, dümeni; her şeyi tamam.
İndirir indirmez bahçedeki küçük havuza
Derinlikler büyüdü
Açıldı, genişledi sanki gökyüzü.
Makineler çalışmaya, çarklar dönmeye başladı o an.
Bir kaptan gerek ama, bir kaptan!..
Hemen atladım tekneye, geçtim dümene
Sağ yanım sancak, sol yanım iskele.
Haydi, alın artık demiri, çözün palamarları tayfalar
Bizi bekliyor engin sular, sonsuz ufuklar.
Deniz sakin, ama hiç belli olmaz
Hafif bir esinti çıkar, daha da güçlenir sonra
Bembeyaz köpükler
Ve bağımsız saçlarım savrulur rüzgârla.
İşte o zaman –ne gerek var- susturunuz motoru
Hazır olsun halatlar, vinçler.
Derin bir soluk alır gibi övünçle şişer
Yelkenler fora!..
Ve işte sessizce süzülüp gidiyor gemim
Gemim gidiyor, heyamola!..

Denizi çok seviyorlar...
Yelkeni çok seviyorlar...
Güneşi ve rüzgarı çok seviyorlar...
Birbirlerini çok seviyorlar...
Hepsi balık gibi... Hepsi neşe dolu... Enerji dolu...

Kim bunlar? Hadi tanıyalım...

Rengin;
O, en küçük prenses...
2004 doğumlu, daha 2 yaşındayken bizlerle birlikte gezilere geliyordu. Şimdiden bir sonraki geziyi soruyor... :)
Ekibin en genç üyesi.





Rengin ben,Senin Rengin,Sizin renginizim…
“BALIK BEKLİYORUM” burada.
Bir balık bekliyorum,
Oltamın ucunda bir solucan
En obur, en şişman balığı bekliyorum.
Oysa sudaki balık
Küçük ve sıska, benim gibi.
Üstelik benim gibi akıllı olmalı ki
Gidip gelip didikliyor da solucanı
İğneyi ısırmıyor.
Alay ediyor benimle sanki
Beni kandırmak istiyor.
Saatlerdir
O beni kandırmak istiyor, ben onu.
Ne olacak dersiniz bu işin sonu?

Yağmur;
Sıradaki güzelimiz...Eskişehirden... Son 2 yıldır bizimle, önceleri biraz korkuyor, tedirgin oluyordu şimdi ise sudan çıkmak istemiyor... :)






“SORUN” şu ki;
Tüm renkleri
Gördüğünüzü sanıyorsunuz
Yanılıyorsunuz.
Göremediğiniz daha nice renk var ki
Birini yalnızca kediler görür
Biri kuşlara özgüdür.
Ancak balıklar görebilir birini
Bir diğeri yalnızca karıncalara görünür.
Ne o?
İnanmadınız mı bana?
O zaman sorun
Kedilere, kuşlara, balıklara, karıncalara. “
Ali Sarp;
Bu yaşında yelkenli tekneyi kullanacağına bahse girebilirim... Çok yaramaz, bir o kadar da zeki...



Kayıtlara “Ali Sarp” olarak geçirildiğime bakmayın, pek âlâ “Dalgacı Mahmut” da olabilirdi adım :
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne haltedeceğimi bilemem.


Mehmet;
Uzun yıllar birlikte yelken yapıyoruz... Her daim neşeli, güler yüzlü... O bir Fenerbahçeli... Geleceğin Komodoru...


Ben size biraz yelkenden söz edeyim isterseniz :
YELKEN
Ele avuca sığmaz
Oynak bir taydır teknem
Toynakları beyaz köpükten.
Ak yelken yeleleri
Doldu mu güçlü rüzgârla
Fora!.. Coşar, koşar dört nala.
Ele avuca sığmaz
Kanatlı tayım teknem
Uçar dalgalar üstünden.
Hırçın arkadaşım deniz
Huysuz dostum rüzgâr
Kimi zaman şakacı
Kimi zaman acımasız
Kararsız dalgalar
Ve küçük teknemle biz
Özgürlükte, tek başına
Birlikteyiz.

Doruk;
Artık bir delikanlı oldu... O da tüm gezilerimizde bizimle... Can'la beraber benim en büyük yardımcılarımdan...Denizi, özellikle denizin altını çok seviyor. İyi bir yüzücü...





Sorularım var, Orhan Veli’nin “Derdim Başka” adlı şiirinden sizlere…
“…….
Neden liman diyince
Hatırıma direkler gelir
Ve açık deniz diyince yelken?
………”


Can;
Yıllardır yelken yapıyor... Önceleri bir scorcher' da başladı... Şimdilik benim Kaptan yardımcım. Güverte üstü ondan sorulur... Denizi çok seviyor... Yaz gelsin, deniz tatili başlasın diye gün sayıyor...




“….

Yaz gelecek…
En sıcak sesiyle ezgisini söyleyince
Deniz uslanıverecek.
Bu dalgalar
Böyle coşup taşmayacak o zaman
Sıra bana gelecek…”

Irmak,
Gezilerimize zerafet katıyor...
Artık bir genç kız... Alman Liseli...
Tüm gezilerimizde beraberdik... Blogun ilk sayfalarındaki fotograflarla karşılaştırdım da... O mu büyümüş yoksa ben mi yaşlanmışım... Anlamadım :)





“Bir İş Var” diyorum da inanmıyorsunuz bana
“Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
………”

Ecem;
Gezinin sessiz güzellerinden... Eskişehir ekibimizden...
Bu sene birlikte olamadık... Umarım son olur...





“Denizi Özleyenler İçin”den yalnızca biriyim ben, adım Ecem.
“…..
Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
Bir midye kabuğunun aralığından :
Suların yeşili, göklerin mavisi,
Lâpinaların en harelisi…
Hâlâ tuzlu akar kanım
İstiridyelerin kestiği yerden.
……”

Erge;
Güzel, akıllı, denizi çok seviyor... O da Eskişehirden...Tam bir hanımefendi, Irmak ve Ecem'le yaşıt...
Gezilerimizde birbiriyle yaşıt gençlerin birlikte olması çok faydalı... :)





“Denizi Özleyenler İçin”de ben de varım. Erge ben.
“….
Neydi o deli gibi gidişimiz,
Bembeyaz köpüklerle, açıklara!
Köpükler ki fena kalpli değil,
Köpükler ki dudaklara benzer;
Köpükler ki insanlarla
Zinaları ayıp değil.”

Görkem;
Grubumuzun yakışıklı Ağabeyi...
Boy pos ne deseniz onda... Allah nazardan esirgesin... :)







“Hürriyete Doğru” adım atmaktayım, selamlar hepinize benden.
“Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin;
Gideceksin ırıpların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
Sevineceksin.
….”

Dicle;
Doğduğu günden beri birlikteyiz... Robertli, bu sene Ünv.sınavına hazırlanıyor...
Tatillerimizin neşesi... :)



Benim deniz “Macera”msa uzun yıllar önce başladı. Şöyle anlatayım dilerseniz :
“Küçüktüm, küçücüktüm,
Oltayı attım denize;
Bir üşüşüverdi balıklar,
Denizi gördüm.
…..”

Hazal;
Güzel, zarif kızımız...Galatasaray Liseli, bu sene Üniversite sınavına hazırlanıyor...
Tatillerde onunla birlikte yelken yapmak, birlikte oyunlar oynamak, denizde yüzmek hepimizin arzusu...





Ben de sizlere “Mavi Gezi’den söz edeyim ne dersiniz?
“Mavi gezi bir ağaçtır
Dalları deniz.
Mavi gezi bir bahçedir
Gülleri deniz.
Mavi gezi bir gelindir
Telleri deniz.
Mavi gezi bir beşiktir
Bebeği deniz.
Bebeğimin :
gözleri deniz
elleri deniz
dişleri deniz.
Mavi gezi bir rüyadır
görülmemiş.
Mavi gezi bir cennettir
ellenmemiş
dillenmemiş.
Mavi gezi bir masaldır
söylenmemiş
yazılmamış
çizilmemiş.
……”

Hatice;
Grubumuzun ablası...
Üniversite bitiyor... Umarım daha sık birlikte oluruz...






Siz var ya siz…
DENİZİN DELİSİ

Unutmak mı, delisin,
Gitmesem de bekler orada deniz.
Gelirsem bilmelisin
Benim beklememdir burada deniz.
Gitmek gibi geleceğim
Denizin delisine.
Delinin denizi gibi,
O ne kadar giderse.

Ve en büyük ağabey...
Sinan...
Yurtdışında okuyor... Umarım o da artık bizlerle daha çok birlikte olur...







Ben SİNAN, Gün olur, alır başımı giderim diyordum; gittim. Gün olur, döner gelirim…
“Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telâş!..
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur, başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi…“

Eski gezilerimizden birkaç fotograf...

Yeni seyirlerde yeniden birlikte olmak üzere...
Sevgiler
Eyüp

Katkıları için Nihan Zubaroğluna çok teşekkürler...

Not: Şiirler, sırasıyla Ayla Çınaroğlu (Gemim Gidiyor, Balık bekliyorum, Sorun, Yelken, Yaz Gelecek), Orhan Veli(Dalgacı Mahmut, Derdim başka, Bir iş var, Denizi özleyenler için, Hürriyete doğru, Macera, Gün olur), B.Rahmi Eyüboğlu (Mavi Gezi), Özdemir Asaf ( Denizin Delisi)

05 Ocak 2010

2010 Yılı ve seyir planlarım...


2010 Yılına girdik...
Yıllar da ne kadar çabuk gelip geçiyor...

Uzun kış gecelerimi, bu sene yapmayı planladığımız seyirler için bilgisayarda google earth programını inceleyerek ve hayaller kurarak geçiriyorum.
23 Nisan Haftası, 19 Mayıs haftası, Haziran sonu ve Temmuz başı sevgili ortağımla 2 haftayı birleştirerek biraz daha uzak Yunan adaları gezisi, Tatil Postası grubumuzla 1 hafta, Omerta grubumuzla 1 hafta, Ramazan ve Kurban Bayramı tatillerimizde birer hafta olmak üzere en az 8 hafta yani 2 ay bilfiil seyirlerde olacağım.
Bunun dışında ise her fırsatı denize çıkmak, seyir yapmak şeklinde değerlendirmeye çalışacağım.
Tüm bu gezileri fotograf ve seyir anıları olarak buradan takip edip okuyacağız...
Bu sene daha bilinçli olarak 2 el bir uzakyol teknesi arayışlarım devam edecek...

2010 yılının herkese mutluluk, sağlık, neşe getirmesi dileklerimle...
Tüm denizci dostlarıma, pruvası neta rüzgarları kolayına olan bol seyirler dilerim...

Sevgilerimle...
Eyüp