17 Mart 2010

Göcek Koyları... Bedri Rahmi Koyu

"Hey benim
Boydan boya cömert denizlerle çevrili
Güzel memleketim
Bu yaz tenha denizlerinde yıkandım
İnsan eli değmemiş ormanlar gibi vahşi
Dağ başında unutulmuş küçük kundaklar gibi yetim."


Bedri Rahmi Eyüpoğlu (Deniz Türküsü)



Göcek, Türkiye' nin en güzel koylarına ev sahipliği eder.

Taşyaka koyu, teknenizle koyun dibine doğru giderseniz sancağınızda tahta bir iskele görürsünüz, yaklaştığınızda ağaçlar arasında bir kayaya yapılmış balık resmi dikkati çeker. Bu resmi 1974 yılında bir mavi yolculuk esnasında Bedri Rahmi Eyüpoğlu yapmıştır.
Ve o günden beri Taşyaka, "Bedri Rahmi koyu" olarak anılır.



O iskele aynı zamanda Göcek Koylarında tatlı su alabileceğiniz istisna yerlerden biridir. Balık resminin bulunduğu kayanın hemen önünde güzel bir çeşmeden buz gibi su akar...



Oldukça sığdır, derin salmalı tekneler dikkatli yanaşmalıdır. Kıçtankara, biraz da uzun kıç halatları ile iskeleye biraz uzak kalmakta fayda vardır.



Koyun tam dibinde ve biraz iskelenizde kalacak şekilde yer alan tonozları da bulunan nispeten daha sağlam ve güvenilir, uzunca bir iskele daha vardır. İskelenin arkasında yemyeşil kıyıda ise güzel bir Restoran bulunur.



Sevgilerimle...
Eyüp

03 Mart 2010

Şubat 2010 Rossinante Marmaris Körfezinde...

Marmara' da bir gece seyri...Hakan Öge ve Sophie ile sohbet...

Ocak Ayının ilk haftası, soğuk bir İstanbul akşamı... Reyhanla beraber sıkıca giyinip Kalamışa gidiyoruz, en erken biz gitmişiz. Divan da oturup birer kahve içtik. Hava iyice karardı, kış vakti zaten erkenden gece oluyor...
Bugün Tek başına dünya turuna başlayıp daha sonra Okyanus ortasında sevdiği kadınla tanışıp evlenen ve dünya gezilerini tamamlayıp İstanbul Heybeliada' ya yerleşen Diş Hekimi Denizci Hakan Öge ve eşi Sophie ile tanışacağız.
Reyhan da ben de çok heyecanlıyız, kafamızda sorup öğrenmeyi merakla beklediğimiz onlarca soru var.
Tekneye gelirken biraz kuruyemiş, biraz meyva, bir şişe de şarap aldık. Hala gelen giden yok, Reyhanla beraber Psari teknesini bulup havuzluğuna oturduk...



Reyhanla "inşallah minik Ömeri de getirirler" diye konuşuyoruz...
Sevgili Denizci dostumuz aynı zamanda meslekdaşımız Dr. Mehmet ve eşi Nalan Erem (Maalesef Ömer Deniz yok, gerçi haklılar da bu soğuk kış gecesi birde üstüne üstlük yelken seyrinde çocuğun ne işi var..), Sevgili Ömer ve eşi Füruzan Kırcal ve ortak dost Erol Şar sırasıyla geldiler... Sarılıp öpüşüp hal hatır sorup, sohbet ederken nihayetinde Kadıköydeki muayenehanesinden anca çıkabilen Hakan Öge de geldi...
Marinadan çıkarken çok hafif bir yağmur üzerimize çiseledi ve geçti... Gökyüzü yıldızlar vs çok güzel...
Denizde ise epeydir göremediğim pırıl pırıl renklerle yakamoz gözalıcı güzellikte...

Önce Heybeliada' ya yanaşıp Sophie' yi alacağız sonra da Burgaz adaya geçip yolda telefonla görüşüp açık olduğunu öğrendiğimiz Adakeyf te balık-rakı ve güzel bir sohbet...

Heybeli' ye doğru giderken Hakan' la ben teknenin içinde salonda birer bira ile kuruyemişleri atıştırıp, midemizi yatıştırırken hararetli bir şekilde sohbete başladık. Hakan' ın bende bıraktığı izlenim, beyefendi, kendisini çok güzel ve anlaşılır bir şekilde ifade eden, kültürlü ve çok mütevazi bir kişi olduğu...
Benim ardı arkası kesilmeyen ve belki de bazıları gereksiz onca soruma karşın, beni sabırla dinleyip aynı sabırla cevap vererek Heybeliada' ya vardık.
Heybeliada Su Sporları iskelesinin burnuna yavaşça baştan yanaşıp Sophie' yi alır almaz Burgaz adaya doğru dümen kırdık... Sophie ile de sıcak bir tanışma faslından sonra Burgaz' a varmıştık bile... Sophie de çok güleryüzlü, sade, sempatik bir denizci... Yarı Türkçe yarı yabancı dilde konuşarak anlaşmaya çalıştık...
Hakan ile Sophie nin dünya gezisi ve tanışmalarını da içeren anılarını kaleme aldığı "Duygularla Akmak, Mardek'in dünya turu" adlı kitabını okumanızı öneririm.

Burgaz' a geldiğimizde kıyıda Adakeyf personeli bizi karşıladı. Büyücek bir balıkçı motoruna aborda olup, sırayla kıyıya atladık. Hepimiz biraz üşümüş olacağız ki, Adakeyf Restorana girer girmez sıcak bir köşedeki uzun bir masanın etrafına oturduk.
Bir büyük rakı, bolca meze, yeşillikler, sonunda ise karnımız doymuş bir şekilde ortaya servis yapılan barbun ve istavritleri son kadehlerle tüketip, meyva ve tatlı arkası çay, kahve ile gece saat 24.00 olmuştu bile...


Reyhan ile Sophie yanyana oturuyor, Reyhan Sophie ye ekmek nasıl yaptınız, kuru gıdaları nasıl muhafaza ettiniz, yemekleri nasıl yaptın, gibi sorularına cevap alıyor. Tekne küçük değil miydi vb konular kafasını kurcalıyor...
Biz erkeklerin ilgisi daha farklı... Uzun geçişler, fırtınalar, teknik sorunlar, maddi problemler vb konuşuluyor...

Dışarıya çıktığımızda sanki hava biraz daha yumuşamış gibi...
Önce Heybeliadaya Hakanla Sophie yi bıraktık. En kısa zamanda tekrar biraraya gelelim diye konuşup, öpüşüp ayrıldık...
Kalamışa doğru çok güzel rüzgarın eşliğinde ful arma yelkenlerimizi açarak bir taraftan yıldızlara, bir taraftan yakamozlara bakarak ve hala sohbete devam ederek döndük...
Tekneyi aldığımız gibi tertemiz bırakıp Mehmet'in arabasıyla önce Taksime, ordan da minibüsle eve döndük...
Saat geceyarısı 03.30 olmuştu...
Keyifli bir akşam sona ermişti.
Tatlı bir yorgunlukla yatağa yatıp uyuyakalmışım rüyamda Okyanuslarda yelken yapıyordum...

Sevgilerimle...
Eyüp