24 Eylül 2007

Hisarönü gezisi...


2006 senesi yaz tatilimizde 5 aile 2 tekne ile Hisarönü körfezinde Marmaris çıkışlı, Knidos-Datça-Orhaniye ve tekrar Marmaris dönüşlü sayısız güzel koylarda denize girerek yelken yaparak ve bir sürü anı biriktirerek gezdik...

Aşağıda bu güzel gezinin anılarını okuyabilirsiniz...

Sevgili Arkadaşlar,

Tatilde birlikte olamadığımız dostlarımızın taciz atışları başlayınca; Geziye katılan arkadaşların da emeklerini sakınmazlarsa mutlaka daha detaylanacak olan bu geziyi kronolojik tarih ve seyir sırasıyla aklımda kaldığı kadarıyla yazıya dökmek istedim...
30.Haziran akşamı oldukça zahmetli ve yorucu bir yolculuk yaparak arabalarımızla Özcanlar ve Biz 1.Temmuz sabahı erken saatlerde Marmaris'e geldik. ( bir daha kesinlikle uçakla seyahat edilecek ) Dostlarla Marmaris Netsel Marinada buluştuk, hasret giderdik. Kahvaltının ardından, Ben bizim teknenin devir işlemleri, teslim alma işlemlerini, Arif ve Özcan kendi teknelerinin işlemlerini yaparken, diğer arkadaşlar ve hanımlar alış verişe gittiler... Saat 13.00 civarında halatları fora edip, Marmaris körfezine çıktık... Ama ne çıkış... Bir görecektiniz, rüzgar iskeleden iyice kuvvetli esiyor daracık bir yerden çıkarken rüzgarın etkisiyle tekne yandaki 3 teknenin üstüne iyice yaslandı ve pontondaki diğer insanların yardımı, bağırış, çağırış içinde arkamıza bile bakmadan ayrıldık, (dakika bir gol bir... tüm moralim sıfır... karizmam iyice tükendi sanki mürettebat gözünde... )
Bu arada Bizim teknenin adı "Denise", Diğer teknenin ise " Aisha"... Kısaca teknelerden ve mürettebatlarından da bahsedeyim...
Denise teknesi 36 feet Sun Dance 1992 model 3 kamaralı çift banyo ve tuvaleti olan bir Jeanneau, Alman bandıralı, Kaptan Eyüp, Yardımcı Kaptanlar Doruk ve Can, miçolar ise Mustafa, Reyhan ve Damla...

Kızkardeşler...Damla-Reyhan

Aisha teknesi 40 feet Sun Odessy 2004 model 3 kamaralı çift banyo ve tuvaleti olan bir Jeaneau, Türk bandıralı, Kaptan Arif, Yrd. Kaptan Özcan, Semra ( ki gerçek genetik kaptan bence Semra'ymış sonradan ortaya çıktı bu özelliği, süper dümenci ), Dicle, Irmak, Mehmet, Aydan, Dilek ve elini sıcak sudan soğuk suya sokmayan misafir Ali Rıza :-)...



Semra, Aydan, Dicle ve Damla...
1.gün yaklaşık 12 millik bir yolculuktan sonra Çiftlik koyuna girdik, gayet güzel bir manevrayla kıçtankara iskeleye bağlandık. ( güvenim yerine geldi...) Bizim teknede limana girip çıkarken görev dağılımı şu şekilde; Demir atma ve alma, tonoz alma ve verme Mustafa, Usturmaçaları bağlama ve toplama işleri İskele tarafı Can, Sancak tarafı Doruk, kıç palamar halatları atma ve toplama Reyhan ve Damla, Denizde kıyıdan ağaca veya kayaya palamar koltuk halatlarını bağlama ve çözme işi ise yine Mustafa'nın... ( bencik te başarı ile hem bizim hem diğer teknenin bu görevini çok güzel yaptı ) Aisha da geldi... Hemen denize atladık, deniz pırıl ve çok özlemişiz...
Hemen kıyıdaki Deniz restorana çıktık, sahibiyle tanıştık (çok efendi biri, bize yaptığı iyiliği daha sonra detaylı anlatacağım ) akşam için balık rezervasyonu yaptık, sanırım ilk günün heyecanı olsa gerek ya da görmemişler gibi de denebilir :-) 4 kiloluk bir Canlı orfoz, yine o kadar bir sinarit ısmarlandı, yemekte yine birçok deniz ürünü meze yenilip rakılar içilince
sonradan gelen balıkların birçoğu heder oldu...
Bir gün önceki yorucu gece yolculuğunun yorgunluğu da etkilemeye başlayınca erkenden yattık...
Sabah oldukça erken kalkıp ( mesai alışkanlığının devamı olsa gerek ) tekneden suya atladım, biraz yüzüp kıyıya çıkıp, iskelede otururken Ali Rıza gelip, rahatsızlandığını ve İstanbul'a döneceğini söyleyince keyfimiz iyice kaçtı...


Ali Rıza-Dilek Tiryaki...

Ekstrasistolleri olduğunu ve arttığını söyleyince bizlerde tedirgin olduk, neyse bu konuyu fazla uzatmayayım ( sanırım dost sohbetlerinde oldukça rating yapacak... ) Özcan, ben ve Tiryaki ailesi Deniz restoranın sahibinin bize verdiği Kartal marka arabayla tekrar denizden geldiğimiz yolu karadan dönerek Marmaris'e gidip bir kardiyolog bularak Ali Rızayı muayene ettirip, önemli bir sorun yaratmayacağını öğrenip, içimiz rahat tekrar teknelerimize döndük. O gün Çiftlikte tekrar bir gece kalalım şeklindeki Ali Rızanın önerisine itibar edilmeyip, palamarları toplayıp, Bozukkale ye doğru rota tutmaya başladık...


Kaptan Memo dümen tutuyor...

Bozukkaleye giderken Aisha teknesi bizden önde Serçe Limanına ( dünyanın en eski batığı burada bulundu) girince bizde daha sonra oraya gittik, arkadaşlar alargada demirde kalmışlar ve denize girip eğleniyorlardı, biz gidince bi süre sonra toplanıp, demir alıp başladık Bozukkaleye doğru yelken açıp dalgaları aşmaya...




Aisha Teknesi yelken seyrinde...


Bozukkaleye giderken (Sadun Boro nun pilot kitabı olan Vira Demirden tüm gezi boyunca çok faydalandım, elimizin altından hiç ayırmadık) bir ada parçası ile kara arasından geçilmemesi uyarısı olmasına rağmen geçtik, sığlıklar yüreğimizi ağzımıza getirdi, hemen peşimizdeki Aisha'yı uyardık onlar açıktan geçtiler... ( ders olsun! Kesinlikle kitaba ve haritaya
uyulacak...)
Hava kararmadan Bozukkaleye girdik... Soldaki küçük koydaki restoranın iskelesine sorunsuzca kıçtankara bağlandık ( artık hepimiz iyice tecrübe kazanıyoruz, bağlanma stressimiz azalıyor gitgide... ) Yine güzel bir masa ayarlandı akşama...


Reyhan Bozukkale' de...

Bazı arkadaşlar Bozukkale deki kaleyi gezmeye gittiler... ( Rodos Şövalyeleri yapmış, bir kısmı yıkılmış...) Akşam için yine balık-rakı-roka var... Ve mezeler... Bazı arkadaşlar şarapçı ( Ali Rıza bu konuda eksper olmuş ) Sabah erken kalkılacak, uzun bir yol bizi bekliyor...
yatmaya gidiyoruz...
Gece o kadar güzel ki...
Bu arada yazmadan geçemeyeceğim, Restoranları işleten ve çalışanlar yöredeki köylerden aileler, yabancılarla o kadar güzel anlaşıyorlar ki.
Akşam yatmaya teknelerine giden yabancılara " goodmorning breakfast Sir..." şeklinde sabah kahvaltısına gelip gelmeyeceklerini sormaları ve anlaşabilmeleri bizleri hayli memnun etti ve çok güldük...
Saat 4.30 da kalktık herkes uyuyor ( bizim kaptan yardımcıları bu işe çok bozulacaklar ama kıyamadık uyandırmaya ) henüz hava aydınlanmamış, alacakaranlık bir gökyüzü... Mustafa ve ben diğer teknede ise Arif ve Özcan sessizce palamarları toplayıp, yavaşça iskeleden ayrıldık, koydan çıkar çıkmaz makinelerin hızını artırıp ver elini Symi...

Genetik Kaptanlar...


Semra, Reyhan,Dicle ve Irmak



Laz Kaptan... Özcan

Yunan karasularına girerken Mustafa bizim bayrağı indirip sağ gurcataya yunan bayrağını toka etti... ( belki ileride kullanırım diye fotoğraflarını çektim... ) Saat 6.30-7.00 civarında Syminin yerleşim yerinin önünden iyice yavaşlayarak bol fotoğraf çekerek geçtik ve önündeki adayla arasında kalan dar boğaza dikkatlice girdik...

Mustafa pruvada sığlıkları gözlüyor bana yön gösteriyor, ben bir taraftan da derinlikölçeri gözleyerek sağ salimen burayı geçtik...
Symi önlerine yaklaşırken bizim kızları da uyandırdık...
Reyhan Symi yi göreyim hem de çay içeyim derken içeride kahvaltı hazırlamak için biraz fazla kalınca şiddetli bir deniz tutmasına maruz kaldı... ( deniz tutmasının psikolojik bir yönüde var, bundan sonra devamlı bir şekilde deniz tutacak korkusu yaşadı tüm gezide... bir daha da kamaraya girmedi seyir esnasında ) Symi kıyılarından doğruca Türkiye kıyılarına doğru sabah serinliğinde seyir yapmaya başladık rotamız Knidos...
Ama Reyhanın deniz tutması ve kahvaltı için yol üstünde Palamutbükünde mola vermeye karar verdik. ( komodor karısı olunca sanki torpil geçmiş gibi olunmuş dimi:-) ) Palamutbükünde küçük bir liman var ve dikkatlice girilmesi gerekiyor. Biz girdik ve yine kıçtankara beton iskeleye bağlandık. Aisha ise mendirek önünde sahilde alargada demir atınca, toplayayım derken ırgat bozuldu ve tüm demir denize aktı...
Tamir için firmaya telefon edildi ve tamirci çağırıldı.
Anlaşılan burada bir süre daha kalacağız...
Şişme botu ve motorunu takıp denize indirdik, çoluk çocuk ve hanımlar denizde, bu arada güzel bir kahvaltıyı kıyıdaki restoranda, bahçesinden bizim çocuklar ve kızların kendi elleriyle topladığı domates, salatalık, biber eşliğinde yaptık...
Öğle sonrası yemek içinde sebze yemeği siparişi verdik...
Diğer tekne hala alargada bekliyor...
Neyse tamirciler geldi, bizim botla diğer tekneye ellerinde yeni ırgat ve tamir takımlarıyla gittiler... Bir süre sonra bir baktık ki bizim şişme bot başıboş körfezde açılıp gidiyor... Özcanın yüzerek gidip botu yakalamasıyla sorun halloldu...
Irgat tamir oldu, arkadaşlarda limana bağlandı... Yemek yendi, teknelerin boşalan suyu ve akülere elektrik temin edildi...
Bu arada ben de gençlerle yaptığım bir satranç oyunu sonucu kazandığım dondurmayı keyifle yiyerek limandan demir alıp ayrılırken, demirin bir şeye takılması sonucu demiri alamayınca, denize atlayıp yanımıza gelen teknenin demirini bizim demirin üstüne atması sonucu takıldığımızı gördüm, neyse ki fazla bir sorun yaratmadan diğer demiri dalıp elimle bizim demirden takıldığı yerden çıkararak yola çıktık... ( burası biraz kahramanlık hikâyesi gibi oldu... :-) ) Yine hava kararmadan Aisha'yı takip ederek Knidos'a girdik, İskelede yer kalmadığı için baştan demir atıp, Aisha'ya aborda olduk...


Oldukça yorucu ve maceralı ve bir o kadar da eğitici ve güzel bir seyri tamamlamıştık.
O gün Damlanın yaş günüydü...
Elimizi yüzümüzü yıkamadan bağlanır bağlanmaz hemen bir şişe şarap, arkasından da Sarı Zeybek rakı içmeye başladık...
Akşam için restoranla konuşuldu, masa ayrılıp ve balık siparişi verildi...
Güzelce giyinip restorana geçtik...
Damla için sürpriz sayılacak bir minik hazırlık yapan ablaları sayesinde yaş günü kutlaması yaptık...


Bu hanımlardan korkulur bence, o dağ başında nereden buldunuz pastayı, mumu, maytapları ya... Helal olsun valla...
Bu arada yine küçük çaplı bir isyan girişimi organize edilmiş, biz kaptanlardan illa ki yelken yapalım, habire motor yapmayalım şeklinde bir istek toplu bir gösteriyle tüm restorandaki diğer masalardan da gülümsemeyle izlenen bir koro halinde dile getirildi..


Teknelerde yatmadan önceki havuzluk sohbetleri, bol kahkaha ve dedikodularla ilgili detayları sanırım arkadaşlar yazarak doldurur...
( ama ben sadece kısaca Burhanettinin ameliyatıyla ilgili tevatürler ve Deniz ile ilgili eski Göçek anılarının binlerce yapmış olduğumuz tekrarının aynı keyifle anlatılması diyeyim... Hatta bunlarla ilgili Dileğin tuttuğu günlük yardımcı olur... ) Bu arada yelken dergilerinden yazılarıyla tanıdığımız Dr. Noyan Eralp ile tanışıp, ayaküstü bir Santorini sohbeti yaptık...


Bir kısım arkadaşımızın akşamdan bir kısım arkadaşımızın ise sabah Knidos harabe ve Açıkhava müzesini gezmesi ve kahvaltı sonrası yaptığımız buz gibi bir denize girme ve yüzmeden sonra tekrar demiri vira edip, halatları fora edip Datça'ya doğru dümen tuttuk...

Öğleye doğru Hayıtbükü ne girip bir yüzme molası verdik...
Minik koyda alargada 5-6 metre kuma demirimizi funda edip, botla kıyıya çıktık. Hayıtbükü çok şirin bir yer...
Öğle yemeğimizi burada yedikten sonra güzel bir yelken seyriyle Datça önlerine geldik...
Datça limanı oldukça kalabalık ve hava çok rüzgârlı olmasına rağmen 2 tekne girebilecek yere meraklı bakışlar altında oldukça güzelce kıçtankara bağlandık... ( bu işi artık iyice öğrendik, aferin ekibe... ) Teknelerimize hemen elektrik ve su alıp, ilçeyi gezmeye çıktık... Datça benim ileride yerleşmeyi hayal ettiğim çok şirin bir yer... Reyhan da çok beğendi... ( bu çok güzel bir haber benim için... ) Akşam da yine Limanın hemen bir yanındaki kumsalda balık-rakı-roka yedik...
( restoran, servis ve balığı hiç beğenmedik.) Artık günler geçmiş, herkes güneşte yanmış ve azda olsa yol ve seyir yorgunluğu başlamış gibi görünüyor... Ama herkes çok mutlu... Gözlerinden belli insanların, özellikle çocuklar büyük keyif alıyor ve tüm gezinin tadını sanki en çok onlar çıkarıyor... Başlarında Irmak olmak üzere Doruk, Memo ve Can büyük bir uyum içerisindeler... Birlikte oyunlar oynuyor, birlikte yüzüyor birlikte sohbetler ediyorlar...
Bu durum bizleri de ziyadesiyle memnun ediyor...
O akşam aynı zamanda İtalya- Almanya dünya kupası yarı final maçının olduğu akşam, daha maç başlamadan ağırlıklı olarak Almanlar limanda teknelerinde başladılar bira içmeye ve tezahüratlara... Aisha, yaklaşık 5-6 Almanın olduğu bir teknenin yanında bağlı, Almanya maçı kaybedince kendilerini iyice içkiye vuran bu gençler sayesinde neredeyse gece sabaha kadar uyuyamadı bizimkiler...
Sabah kahvaltıya davetliyiz... Aisha teknesi hazırlığını güzelce yapmış...
Kahvaltı sonrası demir alıp Aktur da mola vererek Benciğe doğru yol almaya başladık.
Aktur da çok güzel minik bir koya demir attık, alargadayız... Deniz pırıl pırıl ve 10 m. den suyun dibindeki kum görülüyor, sanki havadayız... Güzelce yüzdük, eğlendik bizden başka kimsecikler yok... Tekrar demir alıp yola çıkarken Aisha tekrar tüm demiri denize salınca yüreğim ağzıma geldi...
Neyse bir sorun yok galiba, peşimizdeler...
Hava ve rüzgar iyi.. Yelken yaparak Benciğe doğru ilerliyoruz...
Bencik, dişlice adalarının arkasında ve bence dünyanın en güzel koylarından biri...
Tüm tatilimizi burada geçirmeye değer bir yer... Koyun taa en diplerine kadar gidip gezdikten sonra, kendi
mize bir yer beğenip demirimizi atıp kıçtan yanaştık ve ağaçlardan koltuk aldık, Burada Mustafa'nın hakkını vermek lazım, hem demir atıp arkasından uzun koltuk halatı ile kıyıya yüzüp koca tekneyi bağlamak oldukça zor olsa gerek...
Biz dinlenip, çocuklar kendilerini denize atmışken Aisha geldi, bizim yanımızda demirleyip koltuk almak isterken, yelkenleri açık unutulduğu için rüzgarda dönen tekne diğer teknelere zarar verecekken uyarımız üzerine koydan çıktılar, yelkeni kapatıp tekrar gelip yanımızda demir attılar, Mustafa bu teknenin de koltuk halatını bağladı...( kesinlikle koylara, limanlara yelken açık girilmeyecek...)
Aisha teknesi yanaşmak için çabalarken Miço Ali Rıza nın denizde botla gezinmesi ise süperdi... Bir süre yüzüp, dinlendik...
Akşama burada demirde koyda geceleyelim düşüncemiz vardı ama özellikle Aisha'nın bayanlarının isteği üzerine demir alıp Hisarönü Orhaniye Kızkumuna doğru dümen tuttuk...
Hava kararmadan Kızkumuna geldik alargada kalıp, minik bir yüzme ve kızkumunda yürüme faslından sonra Martı Marinaya dönüp bağlandık...
O akşam herkes bayram etti, günlerdir bol sıcak su ile yıkanamamanın verdiği hasretle marinada herkes banyo yaptı...
Reyhanın özel istek üzerine yaptığı mercimekli köfteyi yedik ve arkasından Ali Rıza ve hanımların yapmaya başladığı edebiyat tartışması biz erkekler tarafından fazla ilgi görmediği için gizlice maç izlemeye kaçtık.
Sabah artık dönüş başlıyor, uzun bir yolumuz var... Erken kalkılacak...
Saat 6.00 da kalktık yine herkes uyuyor, sessizce tonozu bırakıp, kıç halatlarımızı çözdük ve marinadan ayrıldık...
Deniz uyuyor sanki hiç kıpırdamıyor...
Dirsek büküne geldik.( ağıl koyu)
Aman tanrım ne kadar güzel bir yer burası...

Keşke daha çok vaktimiz olsa da daha uzun süre kalabilsek burada...
Yine kıçtankara iskeleye bağlandık...
Hemen denize atladık... Sabah serinliğinde güneş daha yeni yeni ısıtıyor...
Sonrada kahvaltı faslı, en pahalı kahvaltıyı burada yaptık... Ama servis süperdi...
Tekneyi bağladığımız minik beton iskelede deniz dibinde taşların üstünde bir ahtapotta sanki yeni uyanıyor... Herkes özellikle çocuklar izlemeye başladık... Karavideleri iple bağlamışlar, su içinde seyrettik...
Dönüş zamanı, halatlar fora edildi...
Atabol kayalıklarını sancağımızda bırakarak Yeşilova körfezini boydan boya geçeceğiz, zamanımız olmadığı için gitmeyi düşündüğümüz, Bozburun, Saranda( Muhammedin yeri ), Adaboğazına artık başka bir tatilde gideriz diyerek uzaktan bakıyoruz. Sancağımızda Symi Adası, İskelemizde Yeşilova Körfezi yelkenleri de açarak hızla seyrediyoruz... Yeşilova körfezi bitince rüzgârd
a dindi...
Tekrar motor-yelken seyre devam edip, öğle saatlerinde Bozukkaleye Çoban Âlinin restoranına iskelesine bağlandık...
Bu arada Reyhan kafasını pasarelladan geçerken görmediği için teknenin gölgeliğinin kenarına çarpıp denize düşmüş, Allahtan o kadar daracık yerden denize düşerken hiçbir yere çarpıp, vurmamış... ( tekneye binerken, inerken çok dikkatli olunacak... ) Yemek yedik, yüzdük, sohbet ettik, çaylarımızı içtik ve akşama Çiftliğe gitmek üzere yola çıktık...
Akşam hava kararmadan artık iyice tanıdığımız Deniz restoranın iskelesine aborda olduk... Bu arada eski yelken hocam Sabine de oradaydı, beni görünce aferin dedi, iyi yanaştın dedi. Ben, arkadan Arifle Özcan geliyor deyince, beni görmesinler şimdi heyecanlanırlar dedi... Ama Sabine yi yanaşırken gören Arif ve Özcan daha sonradan çok heyecanlandıklarını, elleri kolları karıştığını söylediler...
Sabine bizim tekneye geldi, eş ve çocuklarımızla, dostlarımızla tanıştı...
Herkes çok sevdi Sabine'yi...
Akşam yine yemekte balık-rakı-roka var...
Ertesi gün saat 17.00 ye kadar buradayız, uyuyacağız, dinlenip, denize gireceğiz...
Son defa halatlar fora edildi... Artık Marmaris'e dönüyoruz, tekneleri teslim edip boşaltacağız, yarın sabah dönüş yolculuğu başlıyor...
Marmaris'e geldik... Marina yakınındaki Petrol Ofisinden teknenin fueloilini doldurduk ve marinaya girdik... Bu sefer daha tecrübeliyiz, bir sorun olmadan güzelce bağlandık...
Akşam arkadaşımız Sevinç in ayarladığı güzel bir restoranda gala yemeği yapıp, erkenden teknelerimize döndük...
Sabah saat 9.00 da tekneyi boşaltıp İstanbul yoluna koyulduk...
Şimdi önümüzde Santorini gezisi var...
Önümüzdeki sene için ise Hanımlar Yunan adaları gezisi istiyor...
Güzel seyirlerde sizlerle birlikte olmak dileğimle...
Hoşçakalın...

2 yorum:

Unknown dedi ki...

'Keşke ben de orda olsaydım' dedirten türden anılar...
Eyüp ve Can sayesinde 'tatil sonrası keyif' kısmına katıldım. Ellerinize sağlık.

damla dedi ki...

bana herzaman yepyeni ufuklar açan; bu güzel tatil sonrasında artık Komodor'um olan sevgili eniştem :) bilgisi ve desteğiyle bizlere hep güven verdi.Hisarönü gezisiyle başlayan ve daha nice gezilere dedirtecek yepyeni bir tatil anlayışının Rossinante ile tüm güzel koylarda devam etmesi dileğiyle yüreğine sağlık...