21 Ekim 2009

2009 Geleneksel Sonbahar Omerta Gezimiz...





Volante.. 49 DS Sun Odessey 6 kişi (Ünal-Şevket-Celal-A.Rıza-Can ve Ben)



Caruso.. 45.2 Sun Odessey 7 kişi ( Baybora-Deniz-Murat-Zafer T-Bekir-Barış ve Burhanettin)



Volare .. 43 DS Sun Odessey 7 kişi (Mustafa-Özcan-İbrahim-Bülent-Zafer Ö ve Varol)

2009 Yılı Omerta gezimizle ilgili teknik detay ...

Bodrum-Kalimnos-Patmos-Arkhi-Lipsos-Kos-Knidos-Rodos-Marmaris gezimizde 6 adayı gezdik…

Bodrum-Vathi Koyu 23 nm

Vathi- Patmos 35 nm

Patmos-Arkhi-Lipsos 20 nm

Lipsos-Kos 38 nm

Kos-Knidos 18 nm

Knidos-Rodos 45 nm

Rodos-Marmaris 24 nm

Harita üzerinde yaklaşık 205 nm bir yol yaptık.

Ama yukarı orsa çıkışta yaptığımız tramolaları da hesap edebilseydik sanırım 220 nm bir yol yapmışsızdır…

Gezimizin çoğunda yelken seyri yaptık.

Bodrum-Patmos arası yaklaşık 60 nm bir yolu 5–6 bofor Yıldız-Karayel esen rüzgâr ve 2–3 metrelik dalgalara karşı sıkı bir orsa seyirdi… Patmosdan sonra İkaria adasına doğru yükselmeyi düşünüyorduk ama birkaç millik seyirde dalga boylarının iyice artması rüzgârın 7 bofor kuvvetine yükseleceği tahminleri nedeniyle ve diğer teknelerde sprayhood bulunmaması gibi etkenler rotayı yeniden revize etmemize ve Arkhi adasına doğru seyirde değişiklik yapmamıza neden oldu.
Ayrıca zaman baskısı başka sorunları da beraberinde getirebilirdi…

Sonuçta Lipsos adasında havayı kollayan ve bekleyen onlarca uzunyol gezgin teknesini görmemiz verdiğimiz kararın doğru olduğunu gösterdi…

Çok kuvvetli rüzgârın devam etmesine rağmen Arkhi ye doğru apaz ve sonrası Lipsos ve güneye Kos’ a doğru geniş apaz, pupa seyirlerimiz hem hızlı hem de daha konforlu seyahat etmemizi sağladı.

Kos-Knidos arasında çok keyifli bir yelken seyrimizden sonra Knidos-Rodos arası hava iyice kaldı ve sakin bir motor seyriyle Rodosa geldik…

Rodos-Marmaris arasında ise Kadırga Koyuna kadar yine apaz-geniş apaz bir yelken seyri yaptık…

Omerta ekibimiz giderek yelken-tekne vb konularda olgunlaşıyor… Kaptanlarımızın sayısı ve niteliği artıyor…
Bu gezide ciddi, hayati hiçbir sorunla karşılaşmadık.
Neredeyse tüm liman ve koylarda kuvvetli rüzgâr eşliğinde demirledik…
Demir tarama, demir tazeleme gibi ve bordadan gelen kuvvetli rüzgârlara karşı demirleme gibi durumlarda nasıl davranmalı konusunda ciddi deneyimler edindik.

Karşılaşılan tüm diğer sorunlar ise tekne mürettebatları tarafından gayet güzel bir ekip çalışmasıyla çözüldü.

Ekibizde yer alan yeni omerta grubu üyelerimiz ise sanki kırk yıllık denizci gibi uyum sağladılar…

İnanıyorum önümüzdeki yıllar içinde diğer seyirlerimizde de birlikte oluruz.

İlk gün biz ve Volare ekibi Kalimnos Vathi koyunda, Caruso ekibi ise Kalimnos ana limanda kaldı.
Diğer günlerde hep birlikte olduk…

Knidos ta ise Caruso ve Biz alargada geceledik…

Gittiğimiz adaları da çok güzel gezdik, çoğunda araba kiraladık.

Görmediğimiz yeni yerler gördük…

Değişik tavernalarda ve gece kulüplerinde değişik tatlar tattık…

Vize, pasaport vb evraklarımız tam olmasına rağmen hiçbir yunan adasında resmi giriş yapmadık.

Eğer herhangi bir adada sorarlarsa ‘ yeni geldik ve yaptıracağız’ diyecektik.
Ve kimselerde bu konuda bize herhangi bir şey sormadı…

Yunan adalarına girdiğimiz gibi bir hafta sonunda Rodostan çıktık ve Türkiyeye giriş yaptık…

Patmos, Kos ve Rodosta limanda tankerle yakıt temin ediliyor.
Patmosta ayrıca tankerle su da alınabilir. (biz aldık)
Rodos ve Kos dışında liman ücreti ödemedik...




Adaları sırasıyla daha geniş olarak aşağıdaki satırlarda okuyabilir fotograflara bakabilirsiniz... :)

Sevgiler...
Eyüp

19 Ekim 2009

1.gün Bodrum - Vathi Koyu... (Kalimnos)



İstanbuldan Özcanla sabah 08.00 de arabayla yola çıktık. İlk durak Eskişehir...
Ankara ve Bursadan gelen arkadaşlarla beraber toplam 14 kişi kiraladığımız Midibüsle Bodruma gidiyoruz.
Gece geç vakit bir gece kalacağımız apart motele vardık. Yine bizim gruptan önce gelen 3 arkadaşımızla buluştuk. Yol boyu bitmeyen sohbetler devam ediyor, yeni katılan arkadaşlarla o kadar yorgunluğa rağmen oturup muhabbete devam ediyoruz.
Sabah uçakla gelen 3 arkadaşla beraber sayımız tamamlanıyor. 20 kişi...
Bodrum da sahildeki cadde üzerinde bir cafe de kahvaltı yapıyoruz ,hemen alışveriş ekipleri, tekneleri teslim alacak olan Kaptanlarımız görev bölüşümü yapılıyor...

Bodrum Milta Marinada tekneleri buluyoruz.
Teknelerin temizliği, tanıtılıp teslim alınmaları, alışverişlerin tamamlanıp teknelere yerleştirilmesi, pasaport ve belgelerin tamamlanması derken saat oldukça ilerledi... Geciktik...Diğer 2 tekne bizden yaklaşık 1 saat kadar önce yola çıkmıştı...
Son tekne olarak Biz (Volante) saat 15.00 gibi Bodrum Milta Marinadan palamarları çözüp avara olduk.

Kaptanlarımız, Şevket ve Ünal... Celal de iyi bir deneyim edinecek, artık bir sonraki seferlerde Kaptan olarak sorumluluk alacak...

İlkgün planımız erken çıkabilseydik gidebildiğimiz kadar yükselip Lipsoya varabilmekti...
Uzun bir seyir olacaktı ama sonuçta bu kısıtlı bir haftalık tatil süresinde Mikanosa gidip sonunda Marmarise dönmemiz gerekiyordu.
Bodrum körfezinden çıkıp sancağa yöneldiğimizde hava da iyice artmış ve dalgaları kafadan almaya başlamıştık... Tramolalarla yükselmeye çalışıyorduk. Hava gittikçe sertledi... 6-7 bofor bir hava...
Teknede çoğu arkadaşı deniz tuttu, bir iki arkadaş kusmaya başladı... Renkleri de iyice sarardı...
Rotayı revize etmeye,  öndeki teknelerle telsizle konuşup Kalimnos yakınlarında olduklarını öğrenince Vathi koyuna hava kararmadan girmeye karar verdik.
Vathi koyuna girdiğimizde hava kararıyordu...
Volare bizden önce girmiş bağlanmıştı bile... Volarede Özcan, Mustafa ve İbrahim var deneyimli ama ilk kez bu kadar sert bir havada ve uzun bir seyir yapacaklar...
Vathi koyu oldukça dar ve kıvrılarak uzanan sonuna doğru da sığlaşan bir koy. Koyun sonuna doğru sol tarafta beton bir iskele var. İskeleden önce ise minik bir plajı var...
Küçük bir köy... Sahilde birkaç taverna ve cafe... Bir iki market...

Koyun sonunda son kalan yere doğru kıçtankara olacağız.
Önce sancağa doğru neredeyse karşıkıyının dibine demiri atıp tornistan yapalım derken ırgat su koyverdi...
Bir türlü demiri atamıyoruz. Irgat boşa dönüyor.
Koy içinde bile rüzgar çok şiddetli...
Tekne bordasını rüzgara verince yerinde duramıyor biraz da tehlikeli bir şekilde daha sığ tarafa sürüklenmeye başladık. Bunun üzerine tekrar koyun ağzına doğru daha geniş bir alana yavaşça manevra yaptık.
Can, zincir ve ırgatla uğraşırken birden zincir denize ucunda çapayla birlikte hızla akmaya başladı... Hop, dur derken Can elini atarak zinciri tutarken ben de Can' ın eline birşey olmasın diye iki ayağımla zincire bastım. Benim ağırlığımla, Can' ın da zinciri tutmasıyla zincirin denize akması durdu ve yavaşça benimle birlikte açık olan zincir dolabına doğru asansör gibi inmeye başladık...
Artık ırgat çalışıyor, sorun neydi nasıl halloldu düşünmedik bile... Tekrar eski yerimize manevra yapıp, demiri atıp zinciri uzunca serip kıçtankara dikkatli bir şekilde dümen palamızı da kontrol ederek giderek sığlaşan iskeleye kıyıda bekleyen Volaredeki arkadaşların palamarlarımızı alıp yardım etmesiyle bağlandık...
Koyun başında bir tekne göründü yavaşça geliyor...
Bizim diğer tekne Caruso sanıyoruz... Ama o değil...
Sonra telefonla haber veriyorlar. Kalimnos ana limana girmişler. Vathi koyunu haritada işaretli olmadığı için bulamamışlar. Bu akşam onlar yok.



Beton iskelenin hemen arkasındaki açık bahçeli taverna ile akşam yemeği için konuşuluyor.
Tavernanın adı Porto Vathis...(http://www.portovathis.gr/ , www.kalymnos-isl.gr/portovathis)
Yemeğe kadar küçük yerleşim yeri Vathi hızlıca geziliyor...
Akşam teknelerden çıkıp hemen arkasındaki Tavernaya topluca geçtik. Birkaç merdiven çıkıp bahçede bize ayrılan uzun masanın etrafına 13 kişi oturduk. İçkiler bizden, ahtapot ızgara, greek salad, kalamar, balık olarak karagözden oluşan ve arkasından kahve içtiğimiz bir yemeğe toplamda 130 euro kadar ödedik. Kişi başı yaklaşık 10 euro... Bizce çok ucuz... Ve herşey çok lezzetli, servis çok iyiydi...
İlk gece, yaklaşık bir yıldır birbirimizi görmemiş olmanın verdiği bir özlemle çeşitli konularda daldan dala atlayarak heyecanlı, sesli, gürültülü keyifli bir sohbet eşliğinde geç saatlere kadar oturduk.
Aramızda olmayan Caruso ekibinin kulaklarını da çokça çınlattık bu arada...
Sabah erken kalkacağız, yolumuz uzun...
Hava durumu için Arif Kaptandan mesaj geliyor... Giderek sertleşecekmiş...
Volare teknesinin havuzluğunda içilen ice-tea lar eşliğinde biraz daha sohbet edip artık kapanan göz kapaklarıma direnemeyip yatmaya gidiyorum. ( Volare teknesi 150 şişe kadar ice tea almış. Aferin bizim çocuklara, sorumluluk alınca demek ki içki yerine meşrubat almışlar diye düşünüyorum...)

















Yarın Şeker Bayramı...
Geceboyu deliksiz bir uyku uyuyamadım. Mandar halatlarının rüzgarda çıkardığı sesler arasında defalarca uyandım.
Sabah 6.00 gibi kalktım. Varol Ağabey uyanmış, Can da fotograf makinasıyla ve tripoduyla tekneden çıkıyordu.

















Hava daha ağarmamıştı...

Elimizi, yüzümüzü yıkadıktan sonra, biraz fotograf çekip, biraz yürüdük ve sonunda güneş Türkiye üzerinden doğmaya başladı...
















Diğer arkadaşlarından uyanmasıyla hep beraber iskele üzerinde bayramlaşıp, birbirimizin elini sıkıp öpüşüp Varol Ağabeyin ikram ettiği bayram şekerlerini alıp yedik...

Dünkü tecrübe nedeniyle mükellef bir kahvaltı yapmamaya, deniz tutan arkadaşlarda profilaktik olarak seyre çıkmadan dramamine içmeye karar verdi.
Sırasıyla demirlerimizi alıp, palamarlarımızı çözüp Vathi koyundan sessizce ayrıldık...
Rota Patmos...

Selametle...

Eyüp

18 Ekim 2009

2.gün Vathi-Patmos...



Sabah saat 07.00 de Vathi koyundan çıkar çıkmaz yine oldukça şiddetli esen yıldız-karayel ve yüksek dalgalarla karşılaştık…

İyi ki kahvaltı yapıp çok yemedik diye sevindik… Ama dalgalar o kadar yüksek ve kafadan geliyor ki…

Arkamızdan gelen Volare neredeyse yarısına kadar salması görünüyor öylesine yükseliyor dalga üstüne ve birden yarısına kadar sulara gömülüyor. Allah sabır versin içindekilere…
Niye anayelkeni açmadılar acaba diye düşünüyorum.
Ana yelkeni açsalar bu kadar yıpranmazlar diyorum teknede diğer arkadaşlara…

Biz koydan çıkar çıkmaz anayelkeni camadanlı açtık ve cenovayı da camadanlı açtık. Rotamızın biraz dışına ama dalgayı başomuzluğumuzdan alacak şekilde tramola atarak ilerlemeye karar verdik… Hızımız 6 knot civarında… Yelken seyri konusunda biraz teorik konuşma ve pratik yapıyoruz. Midesi bulanmaya başlayan arkadaşlar sırasıyla dümen tutarak bulantılarını geçiştirmeye çalışıyor.

Sancağımızda Türkiye uzanıyor…

Denizde çok fazla tekne yok…



Karşıdan gelen bir iki tekneyi puapa ve geniş apaz yani rüzgârı arkadan alan seyirde rahat rahat yelken yaparak gördüğümüzde ise imreniyoruz. İnşallah dönüşte biz de böylesi rahat ve hızlı seyir yapacağız diye konuşuyoruz.

Kalimnosu geçtik, sırada Leros var…

Geçen sene Lerostan dönmüştük, bu sene Mikanosa umarım gideriz…

Lerosun doğu yakasında yüksek tepede Cenevizlerden mi yoksa Bizans veya Rodos Şövalyelerinden mi kaldı bilemiyoruz kaleyi görüyoruz. Fotgrafçı arkadaşlar fotograf çekiyor… Yine geçen sene Lerosta akşam yemek yediğimiz Zorba Restoranın bulunduğu koyu ve yerleşim yerinin yakınından geçiyoruz. Geçen seneki anılar canlanıyor gözümde…

Yol boyu hava açık ama kuzey rüzgârları nedeniyle serin… Ama orsa nedeniyle havuzluk ve yağmurluklarımız ıslak… Bizim tekne de sprayhood denilen serpinti körüğü var diğer teknelerde yoktu. Acaba onlar napıyor?

Caruso’ dan hiç haber alamadık. Telefonları da kapalı veya cevap vermiyor…

Caruso nun kaptanları Deniz ve Baybora, Burhanettin de o teknede… Bekir ve Ayrıca geçen bahar ayında beraber eğitim gezisi yaptığımız Muratta o teknede… Barış (en gencimiz) ve Arçelikten Dr. Zafer Tabu var…

Belli ki Kalimnos merkezden çıkıp sancağa döndüler ve Kalimnosun batı tarafından Lerosa doğru yükseliyorlar…(halbuki onlarda aynı yoldan geliyormuş)

Bizim kadar erken yola çıkmamış ta olabilirler…

Bizim teknede gemici bağları çalışıyoruz. Herkesin elinde bir el incesi bağ çalışıyor. En yeteneklilerimiz Celal, Can ve Ünal… Sırasıyla Ali Rıza ve Şevket…

Ünal, koydan çıkar çıkmaz attığı oltayı kontrol ediyor. Dün de denemiş ama balık yakalayamamıştık. Celale göre o oltayla Kılıç Balığı bile yakalayabilirmişiz. Bakalım kısmetimize ne düşecek…

Saatlerdir yoldayız, yelken yapıyoruz… Lerosu da geçtik. Birer tane elma yedik… Biraz da beyaz leblebi… Kimse teknede içeriye girmek istemiyor. Telsiz çağrılarına rağmen cep telefonu ile konuşuyoruz.

Volare’ den de giderek uzaklaştık. Hala uzaktan seçebildiğimiz kadarıyla yelkenleri kapalı…

Leros-Lipso arasında küçük ada ve sığlıklar var. Dikkatli olmalı. Lipso nun korumasında dalgalar oldukça küçüldü. Rüzgârda biraz azaldı… Oldukça keyifli ve konforlu bir apaz seyriyle bu bölgeyi geçip tekrar açık denize geldik…

Artık Patmos karşımızda görünüyor. Hızla yaklaşıyoruz ama sanki ada biz gittikçe bizden uzaklaşıyor gibi… Yorgunuz ve açız…

Büyük dalgalara rağmen apaz, dar apaz seyirle Patmosun ana limanın bulunduğu körfeze daha doğrusu oldukça kapalı koyuna girdik…

Dalgalar birden sanki bıçakla kesilmiş gibi kayboluverdi… Hava yumuşayıverdi… Fotograf makineleri kılıflarından çıkarıldı… Yüzler gülüyor…


Koyu yavaşça derinlikleri kontrol ederek dolaştık, karşıda yelkenli teknelerin bağlı olduğu yeri gördük. Uzunca demir atıp zincir sererek kıçtankara bağlandık.

Biraz sonra Volare de geldi yanımıza bağlandı…

Volarenin hem cenova hem de ana yelkeni mekanik sorun çıkarmış. O nedenle tüm seyri motorla yapmak zorunda kalmışlar. Cenovayı tekrar açıp kapadık ve furlingi düzelttik. Ana yelkendeki sıkışıklığı da ana direğin dibinden açıp kapayarak hallettik.

Volaredeki yaz tatilinden sonra ikinci yelken sorununu bilmeden çözmem de garip bir tesadüftü…

Uzunca bir süre sonrada yorgun ama mutlu yüzlerle Caruso teknesi diğer yanımıza bağlandı…

Hemen hemen herşeyleri ıslanmış, kuru giyecekleri kalmamış… Hemen tekne vardavela tellerine ıslak kıyafetler asıldı, kurusunlar diye…

Bizim tekne ise sintineyi kontrol ettiğimizde su yapmış. Bu arada depolardaki suyun da olmadığını görünce önce depodan su kaçırıyor diye düşündüğümüz, sonra baştaki bir heçten orsa seyirde su almışızdır dediğimiz suyu boşlatmaya otomatik sintine pompasının yetmediğini görüp, Burhanın yol göstermesiyle manuel sintine pompası ile suyu boşalttık. Bundan sonra tüm seyir boyunca şafttan gelen suyu aralıklı olarak kontrol edip boşalttık…

Nihayet tüm Omerta ekibi bir aradaydık… :)

Hemen teknelerde Makarnalar pişirildi, şaraplar açıldı…

Bizim teknede Ali Rıza nın telefonla arayıp Dilekten aldığı tarifle yaptığı fesleğenli makarnayı parmaklarımızı da yiyerek sildik süpürdük…

Patmos, oldukça geniş bir beton iskeleye sahip… Pilot kitaplardan okuduğumuz kadarıyla çok turistik bir ada… Aziz Yuhanna nın yaşayıp, İncilin kıyamet bölümünü yazdığı mağaranın ve adına kilise yapıldığı bir yer…
Omertanın en bilinçli turistik gezgini Varol Ağabey, elinden düşürmediği Yunan Adaları kitabıyla bizlere nereleri görmemiz gerektiği hakkında açıklayıcı bilgiler veriyor…

Patmos, Kos, Rodosu sayesinde çok güzel gezdik, öğrendik…

Teknelerin bağlı bulunduğu iskelenin hemen arkasında bulunan araç kiralama ofisinden 2 araba kiralayıp bir grup adayı dolaşmaya çıktık.

Aziz Yuhannanın Apocalipsis bölümünü yazdığı mağarayı gördük. Çok etkileyici bir yer… Tanrının sesinin geldiği kayanın da yer aldığı mağara çok sayıda turisti çekiyormuş…

Dağın tepesinde yer alan Kiliseyi gezdik bol fotograf çekildi. Hava çok rüzgârlı ve serindi… Kiliseden aşağıya inerken ise dar dolambaçlı yolların her iki yanı hediyelik eşya satan dükkânlar ve cafelerle dolu… Birine girip türk kahvesi içmeye başladık. Gruptan her gelen de bizi görüp birer kahve içti…

Adanın diğer tarafı da buradan çok güzel görünüyordu uzakta yarın gitmeyi düşündüğümüz İkaria adası uzanıyor.
Deniz ise bol köpüklü ve dalgalı…

Arkadaşlar, yine teknelere yakın bir yerde sıcak su ve tuvalet bulmuşlar. Ayrıca internette var… Kişi başı 3 euro verip bir güzel yıkanıp paklandık… Sıcak suyun altından kimse çıkmak istemiyor…

İnternetten ise hava durumunu kontrol ettik… Hava giderek sertleşecek ama sanki İkaria adasının korumasına girersek dalga boyu ve rüzgâr hızı azalacak… Sadece İkaria ile Mikanos arası 15–20 millik bir açık deniz geçişi bizi yoracak ama orayı aşarsak ver elini Mikanos…

Akşam için artık dinlenmiş, temizlenmiş, temiz kıyafetlerimizi giymiş hazırdık. Arkadaşların gidip ayarladığı bir tavernada yine uzun bir masa etrafında hep beraber oturduk. Güle oynaya, sohbet ederek, rakılar içildi… Mezeler yenildi… Taverna tıklım tıklımdı…

Bayram şerefine bardaklar şerefe kaldırıldığında tavernanın başka bir köşesinden bir bayanın türkçe “hepinize iyi bayramlar” diye seslenmesi de çok hoşumuza gitti… :)

Tam hatırlamıyorum ama burada da oldukça makul bir hesap ödedik…

Ariften mesaj geldi… Hava giderek bozacak… Salı gününden sonra ise düzelecek…

Tekneye doğru dönerken yolda Olimpiyakos-Panathinakos maçını seyreden fanatik taraftar lokali önünde son dakika da atılan gole hep beraber tezahürat yaptık… Birbirimize çok benziyoruz diye konuşarak teknelere geldik…

Rüzgâr çok kuvvetli esiyor… Bu arada bizim tekne iyice rıhtıma yaklaşmış, demir taramışız… Her iki yandaki teknelerden sıkı açmazlar alarak ve bir usturmaçayı kıça bağlayarak yattık uyuduk…

Sabah erkenden kalkacağız ve İkariaya kadar yükselip sonra iskeleye dönüp Mikanosa gideceğiz…

Saat 05.30 da Kaptanlar uyandı… Rüzgarın sesi ve ıslığı morallerimizi bozuyor. Hava oldukça soğuk, yine başlayacak ıslak seyrin düşüncesi bile kötü… Yataklarımız ise hala sıcak ve güvenli…

Kısa bir değerlendirme sonrası yataklara marş marş…

Saat 7.30 da kalktık önce tankerle taşınan su aldık sonra palamarlarımızı sırasıyla çözdük…

Hoşça kal Patmos… Umarım yine görüşürüz…

Hedef Mikanos…

Selametle…

Eyüp

17 Ekim 2009

3.gün Arkhi-Marathi koyu...



Sabah yola çıktık...
Henüz Patmosun önündeki körfez içinde sakin sakin seyrediyoruz. Körfezden çıktıkça dalgalar büyümeye, rüzgar ise şiddettini artırmaya başladı. Patmosun korumasından çıktıkça dalgalar giderek büyüyor...
Amacımız İkaria adasına kadar yükselmek ve onun korumasında iskeleye dönerek Mikanosa doğru rota tutmak...
Arkamızdan diğer tekneler geliyor.

Her bir dalga pruvamızda patlıyor, serpintiler sprayhoodu baştan aşşağıya yıkayarak üstümüzden geçiyor...

Teknenin pruvası tamamen suya gömülüyor, sağlı sollu taa arkaya kadar küpeşte kenarlarından oluk oluk gelen sular teknenin kıç omuzluklarından tekrar denize dökülüyor...

Yelkenlerimiz camadanlı, dümendeki arkadaşlar dalgaların tekneyi aykırılatmaması için azami dikkat gösteriyorlar.
Dalgaları iskele başomuzluktan alabilmek için biraz daha teknenin kafasını açtılar...

Daha gidecek 10 milin üzerinde yolumuz var... Sonrasında da iskele yapıp 40-45 nm daha seyir yapacağız...
Yola çıkalı henüz 1 saat olmamasına rağmen çok hırpalandık... Ve henüz 3-4 nm bile gidememişiz...

Diğer teknelerin hali bizden daha kötüdür diye düşünüyorum... Karar zamanı...
Telsizle diğer teknelere çağrı yaptık. Volare cevap verdi... Rotayı yaklaşık 7-8 nm ilerdeki neredeyse Patmosun tam doğusunda yer alan Arkhi Marathi olarak yeniden revize ettik...
Bizde sancağa dümeni kırar kırmaz apaz seyirle ve nispeten daha rahat ettik... Caruso ya ise epeyce sonra cep telefonuyla zorlukla ulaşıp yeni rotayı verdik. Arkhi adası önündeki ufak ve yerleşim olmayan diğer adacıkların güneyinde dalgalar ve rüzgarda iyice azalmıştı. Arkhi yerleşim yerinin önünden yavaşça geçip Marathi adası önündeki sakin koya girdik ve koydaki sol uçta yer alan Tavernanın tonozlarından birini orda çalışanlardan birinin yardımıyla alıp bağladık...
Biraz sonra Volare ve sırasıyla Caruso da yanımıza gelip boş tonozlardan alıp bağlandılar...
Artık dinlenme ve yüzme zamanı... :)















Bir gurup arkadaş burda kalalım diyor, hatta tavernada balık ve yer ayarladılar... Pazarlık bile yapıldı...
2-3 saat yüzdük, dinlendik birşeyler yedik...
Koy içinde rüzgar artmaya başladı, hafiften dalgalar da büyümeye...
Ve giderek tonozda bağlı olan tekne dalga ve rüzgar nedeniyle yerinde durmuyor fır fır dönüp duruyor.

Tekrar karar değiştirdik, vakitlice Lipso ya gideceğiz...

Selametle...

Eyüp

Lipso...



















Ayrılmadan önce Tavernadan bize yardım eden o rüzgarda saçı sakalı birbirine karışmış olan adama bir miktar bahşiş verdik. Ve tonoz iplerini bırakıp Lipsoya doğru dümen tuttuk.

Artık Mikanosa başka bir zaman gideriz.

Rotamız güney... Geniş apaz, pupa seyir yapacağız...
Daha sıcak sulara doğru daha kolayına seyirler...

Marathiden ayrılır ayrılmaz arkadan gelen rüzgarların doldurduğu yelkenlerimiz tam arma açık halde birden hızlanıp, dalgaların üzerinde sörf yaparak uçarcasına Lipsoya doğru gidiyoruz.
Hızımız zaman zaman 9,5-10 Knotları buluyor...
Dümen tutan arkadaşlar çığlıklar atıyor ve yüzler gülüyor...

Geniş apaz, apaz seyirle hızla Lipsoya yaklaştık. Lipsoya doğru hafif iskele yaptığımızda ise iskelemizde Lipso adası boyunca neredeyse Limanın bulunduğu koyun önlerine kadar çok güzel ayıbacağı seyriyle geldik...


Tekrar 90 dereceye yakın iskele yapıp koya girdik, karşımızda Lipso bembeyaz evleri, mavi renkli Kiliseleri ile görünüyor.
İlerde bir liman ama oldukça çok direk var...

Yelkenleri topladık ama rüzgar çok şiddetli, hele ara sıra gelen sağnaklarda neredeyse kuru arma, çıplak halde bile tekneyi yatırıyor.

Hazırlıklarımızı yaptık, usturmaçalar, bağlama halatları, demir hazır.
Limanın koya bakan mendireğinde bir gulet kıçtankara bağlı, diğer yanında ise yine bir gulet ve bir motoryat aborda olmuş.

Biz liman içine girdik, karşı kıyıda birçok küçük balıkçı motoru, sandalı var. Ama hiç yelkenli tekne bağlı değil... Mendireğin iç kısmında ise neredeyse 20-25 adet yelkenli bağlı, rüzgarın limanı da ciddi bir şekilde etkilemesinden yelkenli tekneler de birbirlerinden açmaz almışlar. Girecek yer yok.

Yavaş yavaş tüm liman içini derinlikleri de kontrol ederek inceliyoruz. Limanın tekne olmayan boş yerinde derinlik giderek 2 m. lere düşüyor. Zaten uygun olsa tekneler bağlı olur diyoruz kendimize...

Bir ara mendireğin dibinde bir motoryat ile yelkenli bir tekne arasına girebilinecek bir boşluk görüyoruz. O tarafa yöneliyoruz. Kıyıdan yabancı dillerde ve o rüzgarda Türkçe dahi olsa anlayamayacağımız ve her kafadan çıkan sesler bağırışlar arasında tornistan yapıp demir atıp zincir sererek o boşluğa girmeye çalışıyoruz. Rüzgar tekneyi döndürmeye çalışıyor bu yüzden hızlı, seri davranmalıyız... Kıç halatlarımız elimizde, hız kesmeden yanaşırken bir de ne görelim motoryat ile o yelkenli arasında su içinde uzaktan göremediğimiz bir halat ile pruvalarından bağlı...

Biz dahil herkes bağırıyor, bağırış çağırış içinde aceleyle ileri veriyoruz, duruyoruz. Tekne rüzgar altında sabit duramıyor, tehlikeli bir şekilde diğer teknelerin zincirlerine ya salmamızı ya da palamızı takacağız... Hızla oradan zincirimizi de toplamaya çalışıp ayrılıyoruz... Hala karşılıklı bağrış, çağrış devam ediyor...

Ben küfrediyorum da acaba kıyıdaki o denizciler ne diyor bilmiyorum.
Aksilikler hep üst üste gelir derler... Rüzgar sağnaklarının tekneyi zorlaması, zinciri toplayan arkadaşın işini çok güçleştiriyor. Zincir yönü ile tekne pruvasının paralel olmaması ile gerilen zincir makaradan çıkıp sıkışıyor ve koy liman içinde demirde kalakalıyoruz. O kadar kötü sıkışmış ki zincir kımıldamıyor bile...

Elimde bir çekiç zincire vurarak yerine sokmaya çalışıyorum ama nafile... Bir halat alıp zinciri askıya almak gerekecek... Sonra zinciri sıkıştığı yerden çıkarmak daha kolay. Bu arada hala kıyıdan diğer teknelerden sesler geliyor. Tepem çok atık...

Birden bir sağnakta tekne iyice yattı ve zincir kımıldadı sıkıştığı yerde, dümendeki arkadaşta teknenin yattığı yere dümen kırınca zincir aniden çıktığı makaraya kendiliğinden oturuverdi.

Derin bir ohhh çektik...

Limanın iç kısmından çıkacağız. Kenardan gelen sesler ise bize karşı boş yere yanaşmamız yönünde tavsiyeler... Ben de madem orası uygun siz neden bağlanmadınız diyorum. Çok sığ...

Limandan çıktık. Şiddetli rüzgar altında rüzgarüstüne uzun bir zincir sererek büyük guletin hemen yanına kıçtankara bağlandık. Burası tabiatıyla daha dalgalı ve açık...
Bu sırada bizim diğer teknelerde geldi. Uzun manevralarla ve özellikle Volarenin ırgat sorununu çözmesi gereken sorunlar içinde zorlukla yanımıza sırasıyla kıçtankara oldular. Biz Guletten, diğer tekneler de bizden açmazlarla sıkıca, güvenli bir şekilde bağlandık...



Tüm mendirek onlarca uzunyolcu gezgin yelkenci ile dolu.
Onlarda bu havada nereden geldiğimizi merak ediyor...
Birkaç gündür burada beklediklerini, hava düşene kadar da kalacaklarını söylediler...
Ne güzel bir yaşam... Zaman sıkıntıları yok... Hava kötü mü? kal... nasılsa kovalayan da yok peşlerinden...

Hemen şaraplar açıldı, peynir ve kuruyemişlerle birlikte içmeye başladık...

Yanımızdaki guletin Türk Kaptanı geldi. Teşekkür ettik...
Çok güzel bir gulet, adres ve telefonlarını aldık. Çevremizden çok soran oluyor mavi tur için. Soran olursa kesinlikle önerebileceğimiz bir kalitesi var.

Herkes giyinmiş, hava serin polarlar, montlar üstlerinde ikişerli, üçerli gruplar halinde gezmeye adayı keşfe başladılar...

Biz de Celal ve İbrahimle akşam yemek yiyecek yer aramaya başladık... Açık yerler var ama mevsim bitmiş. Bizi her karşılayan taverna çok ilgi gösteriyor. Verdikleri fiyatlarda oldukça makul...


Sonuç olarak limanın hemen kıyısında çok şirin bir yer bulduk...

Çok uzun yıllar önce İstanbulda yaşayan bir rumdan devralmışlar... Hatta devir yazısı içeren bir mektup duvarda eski yazıyla yazılmış halde asılıydı.
Bir aile işletmesi ama mutfakta bir uzakdoğulu da çalışıyordu.
Taverna bir süre sonra tamamen bize kaldı.
Çok yerel, daha önce hiç yemediğimiz mezeler ve yemekler yedik...

O gece çok eğlendik, çok içtik, çok güldük...



Geç vakit sallana sallana çıktık, sohbetler bitmiyor...

Sabah kahvaltımızı da Lipso da teknelerde yapacağız, artık dönüş yolundayız erken kalkmamıza gerek yok.

Sabah yine de erkenden kalktık, fırına gidip taze sımsıcak ekmek ve poğaça almış arkadaşlar...
Güzel, mükellef bir kahvaltıdan sonra halatlarımızı çözüp, demirlerimizi aldık.

Lipso' yu çok sevdim... Mutlaka daha sonra tekrar geleceğim...

Rota Kos...

selametle...

Eyüp

(devamı var)

4.gün KOS...



Binbir zahmetle çıktığımız yolları rüzgar gibi inmeye başladık...
Pupa, geniş apaz full arma 25 knot rüzgarda uçarcasına seyir yapıyoruz. Arada karşılaştığımız yukarı orsa çeken tekneleri gördükçe allah kolaylık versin diyoruz...
Rüzgarın azaldığı Kalimnos, Kardak kayalıkları arası bölgede meyva, kuruyemiş biraz da abur cubur yiyoruz...
Hala balık yakalayamadık...



Herkesin elinde bir el incesi gemici bağları tekrar tekrar deneniyor.
Neredeyse gözü kapalı yapılabilir hale gelen bağların gerektiği zaman şaşırılması, yapılamaması hakkında konuşup gülünüyor...



Her üç tekne farklı hız ve seyir açılarıyla Kos önlerine geldik.
Telsizle yaptığımız anonsta en önde olduğumuz ve ilk girişi bizim yapacağımız anlaşıldı.

Bayramın 3 günü Kos Limanının çok kalabalık olduğunu düşünüyorum. Geçen seneki seyrimizin olumsuz anıları aklıma geliyor. Marinaya gitmek istemiş ama giriş işlemlerini yaptırmadan Marinaya giremiyeceğimizi öğrenmiştik.
Açıkçası şimdiye kadar Yunanistana giriş işlemi yaptırmamıştık, Kalimnos, Patmos, Arkhi ve Lipso da hiç kimse bize birşey sormamıştı zaten...
Burda da giriş yaptırmayacaktık...
Kos limanı da çok kalabalıktı, yer bulamamış ve çok zorluklarla karşılaşmıştık.
O nedenle diğer teknelerin de mümkün olduğu kadar çabuk Kos'a girmesini tembih ediyoruz.
Gerçi vakit henüz erken eğer buralarda yer bulamazsak B ve C planlarımız var.



Kos Limanı Kos kalesinin hemen dibinde olduğu için çok uzaklardan kolayca bulunan bir yer...

Kos limanına girmeden sancakta yeni bir beton iskele yapılmış.
Onu geçip, gümrük binasının da bulunduğu iskele taraftaki beton iskelede ise birkaç feribot bağlı...
Onları da yavaşça geçip limana girdiğimizde ne görelim !!
Liman neredeyse bomboş...





Hemen limanın kale surları dibindeki yere demir atıp kıçtankara olduk...
Biraz sonra yanımıza Volare de geldi...
Caruso ise yanımızdaki Guletin diğer yanına kıçtankara bağlandı...





2 gün buradayız... Serbest zaman..isteyen istediği gibi gezip tozabilir...
Sadece akşam 20.00 de toplu yemek yenecek...



Gümrük binasının hemen yanıbaşında bağlıyız.
Ordaki görevli Dimitri genç ve sevimli biri... Lipso dan geldiğimizi öğrendi. Giriş işlemi vs sormadı bile. Eminim yaptırmadığımız aklına bile gelmemiştir. Sonrası Rodosa gideceğiz dedik...
Nerde banyo yapabiliriz diye sorduk. Bize kartını verdi ve Marinaya gidin dedi. Sorarlarsa benim gönderdiğimi söylersiniz dedi...

Gümrük sahasının içinden elimizde havlu ve traş takımlarımız, sabun, şampuan vs içeren çantalarımızla yürüye yürüye marinaya üçlü beşli gruplar halinde gittik...
Güzelce yıkanıp, paklanıp Kos için hazırlandık


Akşam için Nick Fisherman adında bir tavernaya gittik...
Yolu Kosa düşecek herkese tavsiye ederim...
Yine dizildik 20 kişi uzunca bir masaya...
Gelen ne varsa yiyoruz... Ve içiyoruz...
Kaç şişe rakı içtik saymadım...
Adını bildik bilmedik çok çeşitli mezeler yedik, deniz ürünlerine doyduk...





Kos gecesi ve sonrası... (devam edecek)

16 Ekim 2009

Kos Gecesi...



Saat 23.30 gibi Nick's Fisherman' dan ayrıldık.
Herzamanki gibi her kafadan bir ses çıkıyor.
Hem kimse gruptan ayrılmak, yatmaya gitmek istemiyor, hem de ortak bir fikir birliği yapılamıyor...
Aramızdaki muhallebi çocukları cafe gibi biryerlerde oturalım derken, sokak çocukları bambaşka heveslerdeler... :) (Yanlış anlama olmasın kahve vb içmeyelim içki içelim anlamında.)
İyi o zaman isteyen istediği gibi davransın diyoruz ama kimsecikler birbirinden ayrılmıyor...



Sonuçta toplu olarak barlar sokağına gidildi.
O kadar kişiyi bir arada gören bar görevlileri kapılarda çeşitli şovlarla bizi içeriye davet ediyorlar...
Daracık sokak içinde barların masa ve sandalyeleri birbirine karışmış bir vaziyette oturduk...
Bazı arkadaşlar kısa bir süre sonra sıkılıp birer ikişer ayrıldı...



Bir süre sonra Varol Abi ve Özcanla tekneye gidip havuzluğunda da birer bira içerken uykum geldi...



Bizim haytalar sabaha kadar değişik saatlerde birer ikişer sallana sallana ( allahtan beton iskelenin yanında uzanan kanala ve denize düşmeden) gelip pasarellalardan geçip yatmışlar...

Horozlar öterken bile gelip yatanlar vardı... :)

Eyüp
(devamı var)

Kos' ta 2.gün ve yola devam...


( Kos' tan Memleket özlemi ile Türkiyeyi izleyen Omerta üyeleri...)

Erken yatan arkadaşların hepsi uyanmış ve fotograf makinelerini alıp Kosu gezmeye çıkmış...

Taze ekmek ve çörek kokusu içinde epeyce geç uyandım...
Teknede kahvaltıyı yaptık diğer geç kalkanlarla...
Herkes bir önceki geceden kalma anılarını nazla, niyazla anlatıyor...
Sanki kimse geç gelmemiş herkes vaktinde uyumuş herkes teknedeymiş gibi...
   

 
Kosta biri mavi, biri yeşil olmak üzere 2 tane açık tren gibi uzun ve kompartmanlı araç var. Turistik Kos gezisi yaptırıyorlar. Kişi başı 5 euro bilet alıp, çocuklar gibi yer kaparak yerleştik trene ve Kosu gezmeye başladık. Birkaç arkadaş ise bisiklet kiralamışlar onunla geziyorlardı...



Biz ayrıca Asklepionu görmek istiyorduk. Hipokrat ilk tıp merkezini burada kurmuş.
Bunun için 4-5 arkadaşla beraber diğer trene de binerek Asklepiona gittik...



Çok etkileyici bir yer ve yüzlerce turist burayı görmeye geliyor.

Oldukça hakim bir tepeye kurulmuş ağaçlar içinde önünde masmavi deniz ve karşıda alabildiğine Türkiye uzanıyor...

Efil efil esiyor...
Hani hastaları buraya getirip bırakmak bile iyileşmelerine yeter diyoruz.



                                     




Meşhur Agorası, Bizanstan kalma eserleri, Kos Kalesi, Asklepion, Camiler, Su kemerleri, Osmanlı mirasları, çarşısı derken epeyce yorulduk saatte akşam üzeri 16.00 gibi...

Napalım derken hadi gidelim dedik...
Yeter bu kadar Kos dedik...

Diğer arkadaşlara da söyleyip haberleştik...
Tekneye geldiğimde sanki ben dememişim gibi bana "Eyüp Hocam ya, yola çıkılıyormuş haberin var mı?" diyenlere, Evet! ben de duydum neyse gidelim bari diyerek milletin toplanmasını beklerken,


Volare yola çıktı bile...
Varol Abiyi de unutarak üstelik...
Arkasından bizlerde palamarlarımızı çözdük...

Rota Knidos veya Nisiros... Yolda karar vereceğiz...

Selametle..

Eyüp

(devamı var)

15 Ekim 2009

5.gün Knidos...


En önde Volare, arkasından Caruso ve en son yine biz çıktık limandan...

Liman görevlisi genç telefon numarasını yazıp kartıyla bana verdi. Bir daha gidecek olursak önceden aramamızı söyledi, yer konusunda yardım edeceğini ekledi...

Hava çok güzel, ekipte tatlı bir yorgunluk var.
Herkes Kos' u çok sevdi... Bodrumdan günü birlik 12 euroya feribotlarla da geçildiğini öğrenmişler...
İlerde tekrar geleceklerini söylüyorlar...

Limandan çıkıp, sığlık kesimi de geçtikten sonra yelkenleri hemen full arma açtık...

Uzunca bir süre ayıbacağı sonrasında geniş apazla uçarcasına Carusoyu da peşimize takarak Knidos önlerine geldik...

İşte Deveboynu feneri... Tüm ihtişamıyla karşımızda...
Güneş Nisiros ile Kos arasından denize batmak üzereydi...

Bu seyirde bizi oldukça heyacanlandıran şey ise günlerdir denizde peşimizden çektiğimiz sırtıya bir balığın takılmasıydı... 8–9 Knot hızlarda pupa seyri yaparken sanırım şaşkınlıkla oltaya takılan balık çektik çektik neredeyse tekneye alınacak mesafede oltayı koparıp kaçtı...

Kaçan balık büyük olurmuş derler, Ünal Kaptan balık için Knidosa kadar yok şu kadardı yok bu kadardı deyip, üzüldü durdu...
Oltanın gitmesiyle bizim teknedeki balıkçılık faaliyeti de son buldu... 7 günde 0 balık... yazıyla sıfır...

Knidosa girdiğimizde güneş iyice batmış hava da kararmak üzereydi...
İskele tamamen dolu, hatta küçük koyda alargada demirlemiş birçok tekne vardı...
Volare önceden gelmiş ve iskeledeki son yere aborda olmuştu, bize yer yoktu...

Caruso demir attı ve bir guletin yanına doğru alargada, Koyun iskele tarafına bizde demirimizi atıp, Carusoya yaklaştık ve birbirimize bağlandık.


Önce artık klasik hale gelmiş olan şarapları açıp biraz dinlendikten sonra sıra yemek hazırlamaya geldi... Bizim teknede havuzluğu aydınlatacak seyyar lambamız da sorun çıkardı...
Biminiyi topladık.
Ayışığı ve binlerce yıldızın ışığı altında teknede kalan nevale çıkarıldı ve güzelce yedik...
Caruso ile yanyana karşılıklı tabaklar alınıp verildi...
Hava çok rüzgârlı, göz kararı aldığım kerterizleri de kontrol ederek yemeği bitirdim.

Yanımızdaki guletten kahkaha dolu neşeli sesler yükseliyor... Carusodaki bitirimler meğerse olayı çözmüşler bile... Gulette sadece 13-14 bayan var... Orda kahkaha yükseliyor ardından bizim teknelerde neşeli sesler, şarkılar vb yükseliyor...
Fakat o da ne! Giderek Gulete yaklaşıyoruz... Biz Caruso dan ayrılıp, demirimizi tazelemeye karar verdik.
Bu kısmı kısa keseyim sonuçta Caruso Gulete aborda olacak kadar yaslandı, tüm bayanlar Guletin küpeştesinden sarkıp Carusoya bakıyor, bizimkiler işi gücü bırakmış onlarla laflaşıyor derken... Guletten kuvvetli bir alkış ve heyooo sesi eşliğinde bizimkilerde yavaşça Guletten ayrıldı...

Caruso 4–5 kez demir atmasına rağmen bir türlü tutunamıyor...
İşin kötüsü o gecenin karanlığında işler sarpasarınca aynı hatalı seçimlerin tekrarı ile aynı yere demir atıp atıp duruyorlar... Biraz sakinleşip yeniden denemeliler... Uzaktan sesimizi duyurmak için bağırmak daha da sakıncalı olacak...
Neyse başka bir yer seçip daha güvenli bir demir atıp uzunca zincir serdiler...

Yarın sabah hava iyice ışımadan yola çıkmaya karar verdik... Volare teknesine telefonla söyledik...

Bu gece havuzlukta yatmalı. Gökyüzü ışıl ışıl samanyolu, binlerce yıldız, parlak gezegenler...
Birden bir yıldız kaydı...
O kadar uzunca süzüldü ki siyah gökyüzünde bir parlak iz bırakarak...
Evet, evet...!! Havuzlukta uyumalı bu gece...

Yarın rota Rodos...

Eyüp (devamı var)

6.gün Rodos...



Sabahın köründe kalkmışlar...

Ben seslere uyandım ama yataktan kalkmıyorum, bizim çocuklar da ses çıkartmamaya çalışıyorlar...
Her yer karanlık, sessizce giyindim..
Hava oldukça serin, çantanın dibinden yaz kış eksik etmediğim el örmesi yün başlığı çıkardım...
Motor çalışıyor, ırgatı da çalıştırdılar zinciri topluyorlar... Yarısı çökmüş mendireğin sığlıklarına takılmazlar inşallah diyorum (Knidosu bilenler hatırlayacaktır)
Yine de çıkmadım havuzluğa...
Yavaş yavaş yol verdiler. Demirde geldi, zincirliğin kapağı kapandı... Celal, usturmaçaları toplaya toplaya havuzluğa dönüyor... Şevket dümende, Ünal da pilot kitabı masaya koyuyor...
Çıktım havuzluğa, Knidosa arkasından baktım... Bir tekne daha hazırlık yapıyor çıkış için Caruso olsa gerek...
Limanı çıkar çıkmaz yol verdiler iyice tekneye...

Hava süt liman rüzgârdan eser yok, deniz ise dümdüz... Güneş ise uzaktan yavaş yavaş doğuyor...
Motorla yol alıyoruz.
Celal yatmaya gitti, Şevket ise otopilotu devreye soktu ve çay yapmak için aşağıya indi...
Varol Abi hala bizimle ve sabahın bu saatlerini çok sever biliyorum..
Havuzlukta bir kenarda oturuyor doğan güneşin yüzüne vurduğu kızıllığıyla dalmış gitmiş derin düşüncelere...
Ünalla keşke oltamız olsaydı, kesinlikle balık yakalardık diyoruz...
Oltamızı dün kaptırdık ya, rahatız istediğimiz kadar sallayabiliriz

Güneş giderek yükseliyor, uzaktan Palamutbükünü görüyoruz. Karşımızda ise Symi...
Yarı uyuyup yarı uyanık miller birer birer azalıyor. Rodos karşımızda boylu boyunca uzanıyor koca bir gölge gibi...
Ne kadar büyük diyoruz...
Güneye indikçe hava da iyice ısındı, terlemeye başladık.
Ali Rıza ve Şevket teknenin arkasında duşla serinliyorlar.
Yolda yüzme molası vermek istemiyorum.
Bir an önce varalım Rodosa diyorum.
Bakalım yer sorununu nasıl halledeceğiz.
Geçen seyirlerimizden kalma çok olumsuz anılarım var.









Artık Rodosa iyice yaklaştık, iskelemizde kalan Symiyi tamamen geçtik...
Rodosa inen ve kalkan uçaklara bakıyoruz. Neredeyse 2 dk da bir uçak iniyor ve kalkıyor. Çok turistik bir ada...


Bu arada yol boyunca bizi geçen 2–3 tane dev gibi cruiser yolcu gemilerini de söylemeden geçemeyeceğim... Yüzen bir otel gibi alacakaranlıkta her tarafları ışıl ışıl uzağımızdan gelip geçtiler...


Mandraki limanına yaklaşırken diğer teknelerin oldukça önünde olduğumuzu öğrendik. Telsizden onlara da biraz daha hızlı gelmelerini söyledik.
Bu arada farklı yönden gelen birkaç yelkenli ile Mandrakiye önce varmak için bir çekişme de yaşadık. Biz diğer teknelerden sonra limana girdik.

Liman oldukça boş görünüyor ama nereye yaklaşsak uzunca halatlarla rezerve edilmiş olduğunu görüyoruz.
Canımız sıkıldı.. Liman içinde bizden önce giren teknenin boş bir yer bulduğunu görmemiz üzerine keşke 5 dk erken gelebilseydik diye hayıflandık...
Birden aklıma Ümit Sarp Korsanın verdiği telefon geldi. Hemen aradım ve çaldı...Celale verdim telefonu… Maki, Ümitin dost olduğu Rodos Limanda yer vb sorunlarda yardımcı olduğu bir arkadaşı. Maki ye Ümitin arkadaşı olduğumuzu, telefon numarasını ondan aldığımızı ve şimdi Mandraki Limanına geldiğimizi ama maalesef yer bulamadığımızı söyledik. Maki de "no problem, no problem" ve "simi, simi" diye birşeyler söylüyor. Biz de hayır simi değil biz rodos mandrakideyiz diye cevap veriyoruz.
O hala simi, simi diyor... Bu arada gözlerimiz limanda yer ararken birinin el salladığını ve bize doğru see me, see me diye bağırdığını görünce. Bunun Maki olduğunu anladık. Bizi boş bir yere çağırıyor. Oradaki bağlı halatı çözmüş. Hemen kıçtankara manevra ile demir atıp oraya bağlandık. Sanki kırk yıllık arkadaşmış gibi sarılıp öpüştük...
Arkamızdan gelen 2 tekne daha olduğunu söyleyince önce yüzünü buruşturdu sonra hallederiz bakalım dedi... İlk tekneyi bekledik. Caruso giriş yaptı, bizde kıyıdan el sallayıp bağıra çağıra Makinin gizlice ayarladığı bir yere ittir kaktır aborda ettik onları. Volare geldiğinde Carusonun üzerine aborda olacak...
Makiye ücret sorduk istemedi. Çok üsteledik ama almadı. Sonra kırık dökük İngilizce İstanbulda Ümitten alırım dedi..

Yarın saat 12.00 e kadar serbestiz. Akşam 20.00 de birlikte yemek yiyeceğiz...
İsteyen istediği gibi gezmeye dolaşmaya çıkabilir.
Rodos, bu gezimizdeki son ada, yarın memlekete dönüyoruz.
Hediyelikler alınacak. Özellikle içki dükkânları tavaf edilecek...

Bizim tekne 2 araba kiralayıp doğru Lindosa yollandık. Arkamızdan diğer arkadaşlar da geldi...

Akşam yemeğini herzaman ki gibi Nikos Taverna da yedik. Nikos ve Rodostan dostlarımızla beraber yediğimiz yemekte ilk kez toplu bir fotograf çektirdik...

Gece ise sabaha kadar sürdü...

Ertesi sabah sayım yaptığımızda eksiksiz herkes tamdı...

Eyüp

Rodos fotografları (devamı var)