29 Eylül 2007

Göcek Koylarında bir sonbahar gezisi...


2005 yılı Kasım ayının ilk günlerinde 9 kişi 2 tekne ile yaptığımız Göcek gezimiz...
(Dr.Arif Müezzinoğlunun kaleminden )

Biz Mustafa ile beraber Ankara’dan yola çıkıyoruz, Afyon’da Burhan’ın arabasına terfi ediyoruz ve bizim tatilimiz de başlamış oluyor.İlk akşam Gökova-Akyaka’da ilk rakı-balık olayına kaynak sularının denizle buluştuğu bir yerde giriyoruz, Burhan’ın ayarladığı pansiyonun sabahında gene Burhan’ın hafızasının yeme-içme bölümünden, herkesin bir kaç kere doyacak kadar çok yediği kahvaltı mekanı Akçapınar köyünden 11’e doğru ayrılabiliyoruz, nihayet Göcek yoluna çıktığımızda Özcan’ın “neredesiniz?” telefonu geliyor.Burhan gene bizi arabasında kuş gibi uçuruyor.
Skopea marinadayız, Reyhan, Eyüp, Celal, Deniz ve Özcan’la buluşuyoruz, tekneler birbirinden güzel ve Reyhan dışındaki kaptanlar brifing yapmaya başlamışlar. Göcek’e Dünyanın en güzel yeri diyen EGG sorumlusu Sait bey ile toplantı sürerken bir alt grup su-alkol-yiyecek stoklarını tamamlamaya girişti, bu sırada ekibin finans sorumlusu da bulunmuştu:Mustafa kaptan.
Eyüp kaptan, Özcan kaptan, Mustafa kaptan, Serhat kaptan ve Reyhan’dan oluşan 32 feetlik Malestha V ekibi önce çıkışını gerçekleştirdi.Aslında diğer tekneden önde çıkışı nerdeyse tüm gezi boyunca “önce çıkmak”, “önce varmak”,”daha hızlı gitme” biçimlerinde iki teknenin ilişkisinin bir kaderi halini aldı. Diğer tekne 33 feetlik Athena’nın ekibi Arif kaptan, Burhan kaptan, Deniz kaptan ve Celal kaptan’dan oluşuyordu.


İlk günü Göcek’in koylarını ardarda görmeye çalışarak geçirdik.İrili ufaklı 35 kadar koy var, tüketmek ne mümkün, ilk akşam Göbün koyundayız, en güney uçtaki, antik yerleşim izleri olan yörenin en korunaklı koylarından biri, iskeleye yanaşma serüvenimiz özellikle bizim teknede hep olduğu gibi herkesin aktif katılımıyla gerçekleşiyor ama uyum içinde olduğumuzu söylemek pek mümkün değil, öte yandan, tonozlu iskeleye kıçtan yanaşan en iyi tekne biz değiliz belki ama kıçtan yanaşamayıp, burun yanaşmak zorunda kalanlardan da değiliz. Rakı-balığı Sadun Boro’da en övülen yer ama belki sezon sonu diye biz pek iyi bulmuyoruz, buna karşılık denizdeki ilk gecemiz gerisinin ne önemi var, akşam gezinin tek “tekne teorik çalışmasını” yaptık, tahmin edileceği üzere mevzu kısa sürede yön değiştirdi, sabahleyin koyun arkasındaki Göcek ve Fethiye körfezlerine hakim tepeye gezinin tek uzun yürüyüşünü ve sporunu yörenin akıllı köpeği(ama zaman zaman bizi korkutmadı da değil, özellikle bu satırların yazarının diaresinden faydalanıp istemsiz abdest bozdurmasına bile yol açtı) eşliğinde yaptık, ekibin nerdeyse tamamı emek yoğun işlerde-bekleneceği üzere- pek hevesli değil, buna karşılık Celal kaptan birçok başka seferde olduğu gibi tüm ekibe holistik bir kahvaltı hazırlıyor, deyim tahmin edileceği üzere Özcan kaptan’a ait, burada kutsal anlamında kullanılıyor ancak sonraları deyim ekip tarafından benimseniyor ve değişik anlamlarda kullanıldığında da kimse garip karşılamıyor, elektriğin ve lamba ışığının nerdeyse hiç olmadığı körfez gecelerinde gökyüzü iyice parlıyor ve konu hakkında en bihaber olanımızın bile ilgisini çekiyor, ancak konunun uzmanı sayılabilecek olan Deniz kaptan TK *** sayılı bir Dalaman kalkışlı bir uçağı Mars’a benzetince ipler kopuyor, makaraları tutmak mümkün olmuyor, Deniz kaptanın kırmızı çizgilerini darmaduman eden dağılış sürecini de tetikleyen olay oluyor, öyleki, gezi boyunca öğrenmeye yönelik gökyüzü sorularını bile artık içtenliğine inanmaz boş gözlerle bakarak karşılıyor.
2. günümüz ilk ciddi yelken denemelerimiz, öğlen Tersane adasının Tersane koyu, akşamı Sarsala koyundayız, mezesi en - özellikle patlicanı- bol restoran diyebiliriz, sabah kahvaltısı diğer ekipten elbette gene holistik, ilk iki gün bizim ekip Sait beyi iki kez arayarak, derinlik ölçerin belli bir derinlikten sonra sapıtmasını ve yelken yaparken vites kolunun boşta tutulmamasının gerektiğini öğreniyoruz.
3. gün pazartesi, diğer ekibin sonradan önemsiz olduğunu öğrendiğimiz arızası üzerine marinaya gitmesi dolayısıyla tekbaşına seyirle başlıyor, hiçbirimiz balık almak için bir kıyıya zorlukla yanaşırken aslında Deniz kaptanın ikinci büyük gafına imza attığımızın farkında değildik elbette ama tarihsel süreç akıyordu, onu durdurmak mümkün değildi, bilmeyenlerin –benim gibi- pek anlamadığı ama bilenlerin bunu Deniz kaptanın nasıl yaptığını bir türlü anlayamadıkları, bir karadeniz balığı yerine tombik isimli balığı almıştık birkere, akşama Celal kaptanın uzun kızartma çalışmasına karşın kimse yiyemedi, Eyüp kaptan yesinler diye attığında kediler bile hızla bölgeyi terketmişler, günün ortasında Göcek’in tek doğal kumsalı olan yassıcalara bağlanma bunalımını yaşadık, Deniz halatı kıyıya rüzgardan dolayı ulaştıramadı, botu indirmeyi akıl edemedik, sonuç olarak kıyıya bağlanamadık, demir attık, makarna yaptı, ve peynirle şarap içtik, zaten akşam konaklamak için de sevmemiştik, ayrılıp başka bir yer aramaya çıkınca diğer ekiple karşılaştık, yelkenle yarış yapalım ve geç oldu motor yapalım kararsızlığı ekipte gerginliğe yol açtı, sıkıntısını karanlıkta son anda karar verilip girilen Tersane koyuna 1.5-2 saatte riski yüksek bir demir atmayla çektik.
Salı günü uzun turumuz başlamıştı, önce Katrancı koyu molası, sonra Fethiye girişinde Şovalye adasına kadar tur bindirilerek kaybettiğimiz yarışın diğer tekneye dönük tarafı, galibiyet doyumu ve haliyle yelken yeterli gelir, marinaya girerler, biz mağluplar ise yelkene devam ederiz, Kızıl adayı yelkenle döneriz, akşama biz de Ece marinadayız, yıkanma-traş, havuzlukta viski gibi lüks marina yaşamı ve akşam balık pazarındayız, malum süreç balık seçimi konusunda Serhat kaptanı öne çıkarmış durumda, o da bu yetkiyi kullanırken kimseyi mahçup etmiyor(belki birimiz hariç) bütünlüklü(holistik) kalamar başlı başına bir yazı konusu, geçiyoruz, gezi boyunca futboldan kopamıyoruz, bırakın televizyonu, digitürk bile her koya girmiş, salı gecesi Fenere iki tane koydular, üzülenler kadar sevinenler de oldu doğal olarak, konu Fener olunca, AB, Türkiye doğrultusundaki saflaşmanın anlamını yitirip, yeni bir boyut kazanması bir yana, herkesin katıldığı, sonuç ne olursa olsun bu düzeyde bir futbolu bizlerin seyrine sunan Fener’e duyulan şükran duygularıydı, sesli ifade edemesekte.
Çarşamba sabahı Reyhan’ın ekipten ayrılışını öğreniyoruz, bizim tekneden köken alan, akşamları tüm masayı saran irtifa kaybına bu kadar dayandığı için hepimiz Reyhan’a sessiz takdirlerimizi sunuyoruz, ardından ismini bir Osmanlı askeri pilotu olan Fethi beyden alan Fethiye turu, her çeşit börekten oluşan kahvaltı, kıyıları, otelleri seyrederek motor sonra da İblis burnu, aynı rotayı farklı tekniklerle aşan iki ekip, biz kıyıdan epeyce açılıp, Kelebekler vadisinden daha da güneye inip, tek kavança atarak kıyıya inişimize karşılık, onların kıyıdan sayısız kavança atarak seyretmeleri, her iki ekibin diğerini merak etmesi, ayrıca bir yabancı tekne ile kurala göre geçiş üstünlüğümüzün olduğu, buna karşılık yol vermeyip bize yaklaşmasına karşın, bizim de manevra yapıp kaçmamız yada rotadan sapmadan devam etmemiz konusundaki kriz bu seyrin önemli anısı, Karacaören koyunda gene Malesta V bizi güzelim makarna- şarap hazırlığıyla bekliyor, ardından aborda olan iki teknenin ayrılması gerekiyor ve en fazla yabancı turistin olduğu, hepsini iyi yerlerde okuttuğu 4 çocuğu olan, arkeolojik kemanı marifetiyle bize müzik dinleten, bir eski sünger dalgıçından ilginç deniz efsaneleri eşliğinde gezinin en kötü yemeğini yiyoruz.
Perşembe günü bayram, Özcan’ın hassasiyeti kadar olmasa da hepimiz için önemli, traş olanlarımız, koku sürenlerimiz var, ama o da ne?Ezan sesi, Özcan ezan okuyor ve ardından diğer teknedeki ekip bayram namazı kılıyor, bu mubarek durum karşısında durumu ortalayamayan çevredeki teknelerin AB üyesi yurttaşlarının bakışları arasında Deniz kaptan denize atlıyor iki tekne mürettebatının bayramlaşması ve kahvaltı için tekneleri yüzerek, kulaç marifetiyle birbirine çekip bizi tekrar aborda ediyor, bu durum Ali Rıza’nın geçen tatilde Deniz kaptanın elinden herşeye rağmen ucuz kurtulduğu yorumlarına yol açıyor, bu dalış sırasında Deniz’in 1/3’ü olmayan bir balık görmesi ve onu hareketleriyle taklit ederek tarif etmesi derin deniz bilgisini bir kez daha kesinleştiriyor, ardından Ölüdeniz, botla kıyıya çıkılıyor, dönüşte Eyüp kaptandan beklenmeyecek manevralar başlıyor, önce uzun süre boğup çalıştıramaması, sonra da herkesin şaşkın bakışları arasında botu sürekli 360* döndürmesi, neyse Eyüp kaptanın tayfalarda yarattığı ilk hayal kırıklığı değil bu, daha evvel Cumhur kaptana benzer bir rota izlediği öğrenilerek sevenlerini düş kırıklığına uğratmıştı ve Göcek’e dönüş, gezinin en sert havası, üstüne yağmur, gene de iyi bir seyir oluyor, ama Burhan kaptanın “çok gevşediniz” uyarısı diğer üyelerde “nutk tutulması” durumlarına yol açıyor, herkesin heryerine kadar ıslanması sonrasında Manastır koyuna yanaşıyoruz,
sadece kuruluk istiyoruz, ama yaşanan en güzel anların aslında onları en az beklediğimiz zamanlarda karşımıza çıkması biçimindeki hayatın garip diyalektiği bir kez daha gerçek oluyor, bir büyük ateş eşliğinde, bir dolu kadın sesi duyuyoruz anlamadan dinliyoruz aslında, elbette bazılarımız durumdan vazife çıkartıyorlar, özellikle Burhan atak oynamaya başlıyor, hatunlardan birisi çevresi sınırsız geniş olan Özcan’ın hısmı çıkıyor ve setler çekiliyor, ama tarafları durduracak güçler çok yetersiz, iki masada oturan insanlar kısa zamanda, ateş etrafındaki daireye dönüşüyor ve uygun bir potansiyel görünce kitlenin duygularını nerdeyse elle tutulacak kadar yoğunlaştırma ustası Özcan kaptan, yada Özcan dayı (yada doktor dayı) alıyor sazı eline, derken, nerden aklına geldiyse “dönülmez akşamın ufkundayız” şarkısı ile yerlerinden kıpırdayan hatunlar, Eyüp’ün Makber isteğiyle bozguna uğrayan ordular gibi ricat ediyor, Burhan yataklarını şişirip, çeşitli atraksiyonlar deniyorsa da para etmiyor, teknede kaslarımızı ağrıtacak kadar gülüyoruz, gülünecek halimize.
Bayanlar oraya kadar kano ile gelmişler, bizim ekipten bazı arkadaşlar, biz de denemek isteriz diyerek kano sürüşleri yapıyorlar, Mustafa ile Burhan nerdeyse devrilmenin imkansız olduğu kanolarını deviriyorlar ve kızların açıkça etkilendikleri sonradan çok belli olan bir kurtarma operasyonu ile kurtarılıyorlar, sonuç olarak zor da olsa akşama doğru ayrılıp biraz yelken yapıp, son gecenin son koyuna, Bedri Rahmi koyuna geliyoruz, Taşyaka koyunda ekibin geleneksel değerlendirme toplantısını gene ciddi ve verimli bir biçimde icra etmesinden sonra artık tatilin sonuna gelmişti.
Ctesi, son kez yüzüp, 74 yılında Bedri Rahmi’nin yaptığı resmi ziyaret ettikten sonra motorla dönüşe geçtik, marinaya yanaşacak olan Burhan kaptan idi, ne yazık ki beni derin bir hayal kırıklığına uğrattı, savunma refleksi kokan bu düşüncemde herhangi bir abartma yoktur, önce salmasını sonra da pervaneyi bağlı teknelerin tonoz halatına takan, marinadaki EGG görevlilerinin telaşlandırıp, koşuşturmalarına yol açman son günün son manevrasına yakışmadı ama neyse, bizim teknenin daha az mazot harcadığı dolayısıyla daha çok yelken yaptığı (belki bazı kritik seyirlerde sadece yelken yaptığı) bilgisini, Malestha ekibinin Can restoranda hazırladığı gezinin son rakı-balık masasında ilk kadehimi içerken alıyorum, Deniz ve Burhan duşa giderlerken, Celal ile ben oturuyoruz, sonra ayrılıyoruz, onlar uçuyorlar, eh biz de uçuyoruz, Pazar sabahı 02-03’te evlerdeyiz...

Aklıma gelen bölümüyle sevgili kaptanların ilgisine, bilgisine sunulur, ekleme, değiştirme ve de geliştirmeniz amacıyla, geç kaldığımdan ötürü affınızı dileyerek yazımı bitiriyorum..

4 yorum:

Celal dedi ki...

Harika hocam bu!...

Da bi de anlayamadığım bi şey oldu..
"Eyüp’ün Makber isteğiyle bozguna uğrayan ordular gibi ricat ediyor, Burhan yataklarını şişirip, çeşitli atraksiyonlar deniyorsa da para etmiyor," cümlesindeki yatak hangi yatak oluyor?

Selamlar

Celal (hani şu faryap olan)

Çimen Atalay dedi ki...

Merhabalar,
Bloğunuzu uzun süredir güncellemiyorsunuz. Oysa anılarınızı keyifle okuyorduk. En kısa zamanda yeni yazılarınızı görmek dileğiyle.
Çimen Atalay
gulchin.blogspot.com

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

İadei ziyarete geldim ve çok güzel bir blog buldum ama neden yazmaya ara verdiniz??
Sevgiler ve umarım devam edersiniz...

Mine dedi ki...

Merhaba Eyüp Bey,
Ben de sizi ziyarete geldim. En son geçen yıl yazmışsınız. Fotograflarınızı çok beğendim. Tekne maceralarınızı okumakta çok keyifliydi.
En kısa zamanda yeni yazı ve fotograflarınızı görmek dileğiyle hoşçakalın.
Mine